Harfe tıklayın
A bandı: Sarkomerde, miyozinin sınırlarını belirlediği aralık kısım. (kas)
ABA: Absisik asit. Bitkilerin uyku durumuna (dormansi) geçmesinde etkili olan hormon. (bit)
Abiyotik: Canlılık özelliği göstermeyen. (eko)
Abiyotik azot fiksasyonu: Azot döngüsünün, herhangi bir canlının etkisi olmadan gerçekleşen şekli. (eko)
Absisik asit: ABA. Bitkilerin uyku durumuna geçmesinde etkili olan hormon. (bit)
Absisyon: Mevsimsel yaprak ve meyve dökülmesi. (bit)
ACTH: Hipofiz ön lobundan salgılanan ve böbrek üstü bezleri kabuk bölgesini uyaran hormon. (end)
Açık kan dolaşımı: Dolaşım sıvısının damar dışına çıkabildiği dolaşım türü.(dol)
Açık tohumlu bitki: Tohumları meyve veya yaprak ile sarılmamış bitki türleri. (bit)
Adaptasyon: Canlının bulunduğu ortama uyum sağlaması. (kal)
Addison hastalığı: Kortizol hormonunun yeterince salgılanmaması sonucu ortaya çıkan hastalık. (end)
Adenin: DNA, RNA, ATP ve NAD yapısında bulunan azotlu organik baz. (nük)
Adenozin difosfat: Yapısında iki adet fosforik asit, bir riboz ve bir adenin bulunduran organik molekül. (ene)
Adenozin monofosfat: Yapısında bir adet fosforik asit, riboz ve adenin bulunduran molekül. (ene)
Adet döngüsü: Dişilerde görülen, folikül evresi ile başlayıp menstrüasyon evresi ile sona eren döngü. (üre)
ADH: Antidiüretik hormon. Hipofiz arka lobundan salgılanan ve böbrekte suyun geri emilimini arttıran hormon. (end)
Adhezyon kuvveti: Su ile farklı bir molekül arasındaki çekim kuvveti. (bes)
ADP: Adenozin di fosfat. (ene)
Adrenalin: Böbrek üstü bezleri öz bölgesinden salgılanan, kan şekerini arttırmada etkili olan hormon. (end)
Aft: Ağız içerisinde çıkan, ülserik yaralarla kendini gösteren hastalık. (sind)
Agar: Su yosunundan elde edilen jelatinimsi madde. (bit)
Aglütinasyon: Çökelme. Alyuvarların bir araya gelerek damar içerisinde çökelmesi. (kal)
Agregat meyve: Küme meyve. (bit)
Ağ tabaka: Gözün iç kısmında, ışığa duyarlı hücrelerin bulunduğu tabaka. (duy)
Ağır çökelme: Alyuvarların aşırı derecede bir araya gelerek çökelmesi. (kal)
Ağsı damarlanma: Çift çenekli bitki yapraklarında görülen damarlanma şekli. (bit)
Akciğer: Balık hariç omurgalılarda bulunan solunum organı. (sol)
Akciğer atardamarı: Sağ karıncıktan çıkan kirli kanı akciğere ileten damar. (dol)
Akciğer toplardamarı: Akciğerde temizlenen kanı sol kulakçığa ileten damar. (dol)
Akıcı – mozaik zar modeli: Hücre zarının yapısını açıklayan model. (hüc)
Akkan: Lenf sıvısı. (dol)
Akondroplazi: Kıkırdak dokunun kemiğe yeterince dönüşememesi sonucu ortaya çıkan cücelik. (kas)
Akraba evliliği: Genetik anomaliliklerin ortaya çıkma ihtimalini arttıran evllilik şekli. (kal)
Akromegali: STH fazlalığına bağlı olarak el, ayak ve baş kısımlarında görülen anormal büyüme. (end)
Akrozom: Sperm hücresinin yumurta zarını delmesini sağlayan, içerisinde özel enzim bulunduran bölümü. (üre)
Aktif bağışıklık: Vücudun antikor üretmesini sağlayan bağışıklık türü. (dol)
Aktif merkez: Enzimin sübstrat ile etkileşime giren bölümü. (bes)
Aktif taşıma: Zardan geçebilen maddelerin az yoğundan çok yoğuna enerji harcanarak taşınması. (alver)
Aktin – miyozin kompleksi: Kas kasılması sırasında aktin ve miyozinlerin üst üste gelmesi ile geçici olarak oluşan yapı. (kas)
Aktivasyon enerjisi: Enzimsel bir tepkimenin başlayabilmesi için gereken enerji. (bes)
Aktivatör: Çalışmayan enzimi çalıştıran veya çalışmakta olan enzimi hızlandıran etmen. (bes)
Akut böbrek yetmezliği: Ani gelişen böbrek yetmezliği. (üri)
Akyuvar: Lökosit. Bağışıklıkta ve vücut savunmasında görev yapan kan hücresi. (dol)
Albino: Pigment bulunduramama durumu. (kal)
Albümin: Kan osmotik basıncı üzerinde etkili olan plazma proteini. (dol)
Aldosteron: Böbrek üstü bezleri kabuk bölgesinden salgılanan ve inorganik madde dengesi üzerinde etkili hormon. (end)
Alel: Karakteri oluşturan genlerden her biri. (kal)
Alem: Taksonomik sınıflandırma birimlerinin en geniş çaplı olanı. (sın)
Alerjen: Alerjik tepki verilmesine sebep olan madde. (dol)
Alerji: Alerjen bir maddeye verilen tepki. (dol)
Alt deri: Deriye duyu organı olma özelliği kazandıran bölüm. (duy)
Alt epidermis: Yapısında mekanoreseptörleri bulunduran deri bölümü. (duy)
Alveol: Memeli akciğerlerinde bulunan hava kesecikleri. (sol)
Alyuvar: Eritrosit. Kanda solunum gazlarının taşınmasını sağlayan hücreler. (dol)
Alzheimer: Hafıza kaybı ile kendini gösteren beyin rahatsızlığı. (sin)
Amensalizm: Bir tarafın zarar gördüğü diğer tarafın ise ne zarar ne de yarar görmediği birliktelik. (kom)
Amfizem: Alveol bozulmaları sonucu ortaya çıkan solunum sistemi hastalığı. (sol)
Amfoter: Hem asidik hem de bazik karakter gösteren molekül. (bes)
Amilaz: Nişasta ve glikojenin sindiriminde etkili olan enzim. (sind)
Amino asit: Proteinleri oluşturan yapıtaşları. (bes)
Amino grubu: NH2. Aminoasitlerin bazik karakter gösteren bölümü. (bes)
Aminopeptidaz: Peptit bağlarını hidroliz eden enzim. (sind)
Amip: Yalancı ayakları ile suda hareket edebilen tek hücreli. (sın)
Amniyon kesesi: Amniyon sıvısını içerisinde bulunduran kese. (üre)
Amniyon sıvısı: Plasentalı memelilerde fetüsün içerisinde bulunduğu sıvı. (üre)
Amniyon zarı: Amniyon kesesini oluşturan zar. (üre)
Amniyosentez: Amniyon sıvısı örneği alınarak yapılan test. (üre)
Amonyak: NH3. Aminoasitlerin oksijenli solunuma girmesi sonucu oluşan molekül. (üri)
Amonyum: NH4 (eko)
AMP: Adenozin mono fosfat. Bir fosfat molekülüne sahip, riboz ve adenin bulunduran yapı. (ene)
Amphibia: Çift yaşamlılar. Karada ve suda yaşam formları bulunan canlılar. (sın)
Ampirik sınıflandırma: Eski tip yöntemlerle uygulanan sınıflandırma şekli. (sın)
Ana atardamar: Aort damarından dallanan damarlar. (dol)
Anabolizma: Yadımlama, disimilasyon anlamlarına da gelen yıkım olayları. (ort)
Anafaz: Mitoz ve mayoz bölünmede görülen mitotik evrenin üçüncü basamağı. (mit, may)
Anahtar – kilit ilişkisi: Enzim ve sübstratın uyumlu bir birleşmesini açıklayan kavram. (bes)
Analog organ: Aynı görevi gören fakat embriyonik açıdan farklı kökenden oluşan organlar. (sın)
Anatomi: Canlıların yapısal özelliklerini inceleyen bilim dalı.
Andropoz: Testosteron hormonunun yetersizliğinden kaynaklanan rahatsızlık. (üre)
Anemi: Alyuvar (eritrosit) yetersizliğine bağlı olarak gelişen kan hastalığı. (dol)
Angström: Santimetrenin yüz milyonda birine karşılık gelen ölçü birimi.
Anlamlı zincir: DNA’nın protein sentezine şifre veren zinciri. (nük)
Anofel: Sıtma hastalığına sebep olan paraziti insana bulaştıran sivrisinek türü. (sın)
Antagonist: Zıt çalışan veya işlev gören ikili yapılar. (kas)
Antibiyogram testi: İdrar, dışkı ve tükrük numunesinden bakteri tespit etmek için uygulanan test.
Antibiyotik: Etkisini özellikle bakterilerin öldürülmesi üzerinde gösteren kimyasal madde.
Antibiyotik direnci: Özellikle bakterilerin antibiyotiklere karşı gösterdiği tepki.
Antijen: Antikor oluşumuna neden olan madde veya yapı. (dol)
Antikodon: mRNA üzerindeki kodonlara karşılık gelen ve tRNA tarafından üretilen üç nükleotitlik yapı. (pro)
Antikor: Antijen özellik gösteren bir madde veya organizmaya karşı üretilen savunma molekülü. (dol)
Antioksidan: Yükseltgenmeyi (oksidasyon) yavaşlatan madde. (hsol)
Antiparalel: DNA’nın sarmal biçimli olması durumu. (nük)
Antipot çekirdek: Embriyo kesesi içerisinde, yumurta ve sinerjit hücrelere karşı konum almış hücreler. (bit)
Antiseptik: Antimikrobiyal madde. (dol)
Anüs: Sindirim sisteminin dışarıya açılan ve sindirim artıklarının atıldığı bölüm. (üri)
Aort: Sol karıncıktan çıkan kanın vücuda dağılmasını sağlayan damar. (dol)
Apandis: Kör bağırsak yapısında bulunan çıkıntı. (sind)
Apandisit: Apandiste görülen iltihaplanma sonucu meydana gelen rahatsızlık. (sind)
Apikal: Bitkinin boyuna uzamasını sağlayan uç bölgeler. (bit)
Ara beyin: İçerisinde talamus, hipotalamus ve epitalamusun bulunduğu ön beyin bölümü. (sin)
Ara nöronlar: Motor ve duyu nöronlarını birbirine bağlayan nöron. (sin)
Arafilament: Mikrofilament ve mikrotübül arası kalınlıkta olan hücre iskeleti çeşidi. (hüc)
Ardıllık: Süksesyon, sıralı değişim. Bir komünitede baskın türün yerini bir başkasına bırakması. (kom)
Arka Beyin: Beyincik ve omurilik soğanı ve ponsun bulunduğu beyin bölümü. (sin)
Arka boynuz: Arka kökün omuriliğin boz maddesine giriş yaptığı bölüm. (sin)
Arka kök: Duyu nöronunun omuriliğe giriş yaptığı bölüm. (sin)
Arka oda: İris tabakası ve göz merceği arası bölge. (duy)
Arkadaş hücreler: Kalburlu boru ile beraber soymuk borusunu oluşturan canlı hücreler. (bit)
Arke: Zor (ekstrem) şartlara uyum sağlayabilen prokaryotik canlılar. (sın)
Arter: Atardamar. (dol)
Arterioskleroz: Atardamar duvarının esnekliğini yitirmesi. (dol)
Asetil – CoA: Pirüvik asitin, mitokondri matriksinde karbondioksit kaybetmesi sonucu oluşan iki karbonlu molekül. (hsol)
Asimetrik büyüme: Doğrusal olmayan büyüme. (bit)
Asimilasyon parankiması: Kloroplast bulundurduğundan dolayı fotosentez yapabilen parankima türü. (bit)
Asit: Hidrojen iyonu bakımından zengin çözeltilerin sahip olduğu özellik. (bes)
Asit yağmuru: Asidik özellikteki kimyasal maddelerin yağmur damlacıkları ile yeryüzüne inmesi. (gün)
Aspergilloz: Mantar kaynaklı akciğer iltihaplanması. (sol)
Astım: Solunum yollarında görülen daralmalar sonuncu nefes alma güçlüğü şeklinde belirti gösteren hastalık. (sol)
Astigmatizm: Korneadaki şekil bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkan görme bozukluğu. (duy)
Aşılama: Bitkilerde uygulanan vejetatif üreme biçimi. (dol)
Atardamar: Kalpten vücuda veya akciğere pompalanan kanı taşıyan damar. (dol)
Atasal kuşak: Ebeveyn. Çaprazlama uygulamalarında eşeyli üreme gerçekleştiren bireyler. (kal)
ATP: Adenozin tri fosfat. Çeşitli tepkimelerde üretilen ve enerji kaynağı olarak kullanılan molekül. (ene)
ATP döngüsü: ATP molekülünün harcanması ve tekrar üretilmesi süreci. (ene)
ATPaz enzimi: ATP molekülünün sahip olduğu enerjiyi açığa çıkaran enzim. (ene)
Atriyoventriküler (AV) düğüm: Kalp karıncıklarının atım hızını düzenleyen sinir düğümü. (dol)
Atriyum: Kalp kulakçığı. (dol)
AUG: Methionin. Protein sentezini başlatan kodon, başlama kodonu. (pro)
Av: Avcı canlı beslenme amacı ile avladığı canlı. (kom)
Avcı: Av yakalayan canlı türü. (kom)
Ayıraç: Herhangi bir madde ile etkileşime girdiğinde farklı renklere dönüşebilen kimyasal. (bes)
Ayrı (çift) yumurta ikizi: Kimerizm. İki farklı yumurtanın, iki farklı sperm tarafından ayrı ayrı döllenmesi sonucu meydana gelen ikizler. (üre)
Ayrılma ilkesi: Gamet oluşumu sırasında genlerin hücrelere rastgele ayrılması. (kal)
Ayrıştırıcı: Çürükçül, saprofit. Hücre dışı enzimleri ile organik maddeleri inorganiğe dönüştürebilen canlı. (eko)
Azot döngüsü: Azotun, doğada farklı formalara dönüşerek atmosferden toprağa, topraktan tekrar atmosfere aktarılması süreci. (eko)
Azot fiksasyonu: Atmosferdeki azot molekülünün farklı canlıların etkisi ile toprağa bağlanması. (eko)
B lenfosit: Humoral (sıvısal) bağışıklıkta etkili olan akyuvar çeşidi. (dol)
Bademcik: Geniz bölgesinde bulunan bir çift lenf düğümü. (dol)
Bağımlı değişken: Değişimi başka bir şarta bağlı olan değişken. (bil)
Bağımsız açılım: Mayoz bölünmede genlerin birbirinden bağımsız olarak ayrılması. (kal)
Bağımsız değişken: Değişimi başka bir şarta bağlı olmayan değişken. (bil)
Bağımsız gen: Farklı kromozomlar üzerinde bulunan genler. (kal)
Bağışıklık sistemi: Organizmayı hastalık etkenlerine karşı koruyan sistem. (dol)
Bağlı gen: Aynı kromozom üzerinde bulunan genler. (kal)
Baklagil: Azotça zengin topraklarda yetişen nohut, fasülye türü bitkiler. (eko)
Bakteri: Prokaryotik hücre yapısına sahip ve en yaygın şekilde görülen canlı grubu. (sın)
Balık: Suda yaşayan ve çoğu solungaç solunumu yapan omurgalı sınıfı. (sın)
Basınç akışı teorisi: Soymuk borusunda (floem) maddelerin kaynak hücreden havuz hücreye geçişini açıklayan teori. (bit)
Basit difüzyon: Zar proteinlerinin yardımı olmadan gerçekleştirilen pasif taşıma türü. (alver)
Basit enzim: Yalnızca proteinden oluşan enzim çeşidi. (bes)
Basit guatr: İyot eksikliğine bağlı tiroit bezi büyümesi. (end)
Basit meyve: Tek yumurtalıktan oluşan meyve. (bit)
Baskın alel: Fenotipe daha sık yansıyan alellerden. (kal)
Baskın tür: Bir komünitede sayı ve faaliyet bakımından ön plana çıkan tür. (kom)
Başçık: Çiçekte bulunan erkek organın polen üretilen bölümü. (bit)
Başlama kodonu: AUG. Methionin. Protein sentezinin başlatan kodon. (pro)
Başlangıç noktası: DNA replikasyonunun başladığı nokta. (nük)
BCG aşısı: Verem aşısı. Bakteriyel hastalıklara karşı uygulanan aşı. (dol)
Bekçi hücreler: Stomayı oluşturan hücre çiftinden her birisi. (bit)
Bel soğukluğu: Gonore. Cinsel yolla bulaşan bakteriyel bir hastalık. (üri)
Belirteç: İndikatör. pH – pOH değerine göre renk değiştiren organik yapılı moleküller. (bes)
Benzerlik ilkesi: İki homozigot bireyin gerçekleştireceği tüm eşleşmelerde aynı sonucun elde edilmesi. (kal)
Beri beri: B1 vitamini eksikliğine bağlı sinir sistemi hastalığı. (bes)
Besi doku: Tohumun içerisinde bulunan triploit (3n) yapılı bölge. (bit)
Besin ağı: Farklı besin zincirlerinin birbirleri ile ilişkilendirilmesi sonucu oluşan ekolojik küme. (eko)
Besin kofulu: Endositoz yöntemi ile alınan maddelerin içerisinde tutulduğu koful çeşidi. (hüc)
Besin piramidi: Üreticilerden tüketicilere doğru daralan besin kütlesine sahip trofik düzeyler bütünü. (eko)
Besin zinciri: Besin ağını oluşturan parçalardan her biri. (eko)
Beslenme basamağı: Trofik düzey. Besin piramidinde bulunan düzeylerden her biri. (eko)
Beyin: Organ ve sistem faaliyetlerini yöneten sinir sistemi merkezi. (sin)
Beyin kabuğu: Beynin en dış kısmını saran, kıvrımlı yapıya sahip gri renkli tabaka. (sin)
Beyin kanaması: Beyni besleyen damarlarda görülen iç kanama. (sin)
Beyin ölümü: Pons, orta beyin ve omurilik soğanının oluşturduğu beyin sapının fonksiyonlarını kaybetmesi. (sin)
Beyin üçgeni: Beyin yarım kürelerini birleştiren bağlantı. (sin)
Beyincik: Beynin arka bölümünde bulunan, vücut dengesinden sorumlu organ. (sin)
Bikarbonat: HCO3. Karbonik asitten bir hidrojen atomu ayrılması sonucu oluşan molekül. (sol)
Biküsbit: Sol kulakçıktan sol karıncığa açılan ikili kapakçık. (dol)
Bileşik enzim: Protein (apoenzim) kısım ve koenzim / kofaktör birleşimi sonucu oluşan enzim çeşidi. (bes)
Bileşik meyve: Birden çok yumurtalıktan meydana gelen meyve. (bit)
Bilimsel yöntem: Bilimsel problemlerin çözümü için uygulanan yöntem. (bil)
Billurubin: Alyuvar parçalanması sonucu oluşan sarı renkli madde. (dol)
Binomial isimlendirme: Canlı türlerinin ikili biçimde isimlendirilmesi. (sın)
Birincil bağışıklık: Organizmanın bir antijenle ilk kez karşılaşması sonucu oluşan bağışıklık. (dol)
Birincil oosit: Eşey ana hücresinin mitoz geçirmesi sonucu oluşan hücre. (üre)
Birincil spermatosit: Sperm ana hücresinin mitoz bölünme geçirmesi sonucu oluşan hücre. (üre)
Birincil tüketici: Besin zincirinde, üretici canlılardan beslenen canlı türü. (eko)
Bitkisel hayat: Beyin fonksiyonlarının en düşük seviyede seyrettiği yaşam biçimi. (sin)
Biyoetik: Biyolojik çalışmaların belli kurallar dikkate alınarak yapılması. (biy)
Biyogüvenlik: Biyolojik çalışmaların canlılara zarar verecek sonuçlara yol açmaması için dikkat edilmesi gereken kurallar bütünü. (biy)
Biyokaçakçılık: Bir bölgeye ait canlının yasa dışı yollarla farklı bölgelere taşınması. (biy)
Biyokimya: Canlıda meydana gelen kimyasal olayları inceleyen bilim dalı.
Biyokütle: Besin piramidinin her basamağında bulunan toplam organik madde miktarı. (eko)
Biyolog: Biyoloji bilimi ile ilgili çalışma ve araştırmalar yapan bilim insanı.
Biyolojik birikim: Doğaya zarar verebilecek maddelerin, besin ağının bir üs basamağına aktarılması. (eko)
Biyolojik ıslah: Biyolojik yöntemlerle bir canlıdan daha fazla verim alabilmeyi sağlayan çalışmalar. (biy)
Biyolojik katalizör: Enzim. (bes)
Biyolüminesans: Canlıda meydana gelen bazı biyokimyasal tepkimeler sırasında ışıma gerçekleşmesi. (biy)
Biyom: Benzer iklim koşullarında yayılım gösteren bitki örtüsü. (eko)
Biyomas: Biyokütle. Besin piramidindeki her bir trofik düzeyde bulunan besin miktarı. (eko)
Biyosfer: Dünyadaki yaşama alanlarının tümü. (eko)
Biyoteknoloji: Teknolojik yöntemler kullanılarak gerçekleştirilen biyolojik çalışmalar. (biy)
Biyotik: Canlılık özelliği gösteren. (eko)
Biyotik azot fiksasyonu: Atmosferdeki azotun toprağa, bakteri ve baklagillerin etkisi ile geçmesi. (eko)
Biyoyakıt: Çevre kirliliğine sebep olan biyolojik içerik. (gün)
Blastomer: Zigotun ilk bölünmeleri sonucu oluşan kök hücreler. (üre)
Blastosöl: Embriyonik gelişimin blastula aşamasında meydana gelen girinti. (üre)
Blastula boşluğu: Blastulanın iç boşluğu. (üre)
Bohr etkisi: Kan pH değerinin düşmesine bağlı olarak hemoglobinin oksijene olan ilgisinin azalması. (sol)
BOS: Beyin, omurilik sıvısı. (sin)
Boşaltım: Metabolik atıkların organizmadan uzaklaştırılması faaliyeti. (üri)
Bowman kapsülü: Glomerulus kılcallarını saran kapsül. (üri)
Bozuk dentin: X kromozomunda baskın olarak kalıtılan bir genden kaynaklı yapısal diş bozukluğu. (kal)
Böbrek: Omurgalı canlılarda bulunan üriner sistem organı. (üri)
Böbrek atardamarı: Böbreğe oksijen ve üre bakımından zengin kan ileten damar. (üri)
Böbrek taşı: Yüksek kalsiyum miktarına sahip kanın, böbreklerde süzülmesi sonucu meydana gelen oluşumlar. (üri)
Böbrek toplardamarı: Böbrekten, oksijen ve üre bakımından fakir kanı uzaklaştıran damar. (üri)
Böbrek üstü bez: Böbreklerin üzerinde konumlanmış hormonal bezler. (end)
Böbrek yetmezliği: Böbreklerin fonksiyonlarını yerine getirememesi hastalığı. (üri)
Böcek: Eklembacaklılar sınıfının türüne en çok rastlanan takımı. (sın)
Böcekçil bitki: Azot ihtiyacını, yakaladığı böceklerden karşılayan bitkiler. (kom)
Bronş: Soluk borusunun akciğerlere ayrılan bölümleri. (sol)
Bronşçuk: Bronşların ilk kez dallanma gösterdiği kanallar. (sol)
Bronşit: Bronş ve bronşçuklarda görülen iltihaplanma. (sol)
Büyük alt birim: Protein sentezi yapmakta olan ribozomun küçük parçası. (pro)
Büyük kan dolaşımı: Sol karıncıktan başlayarak sağ kulakçıkta sona eren kan dolaşımı. (dol)
Büyük tansiyon: Sol karıncığın kasılması sonucu oluşan basıncın atardamar yüzeyine uyguladığı kuvvet. (dol)
Büyüme: Canlıda görülen kütle ve hacim artışı. (ort)
Büzücü kas: Mide girişi ve çıkışında bulunan, madde geçişini kontrol eden kaslar. (sind)
Camsı sıvı: Gözün içerisini dolduran saydam ve yarı katı madde. (duy)
Cins: Tür ve aile arasında konumlanmış taksonomik sınıflandırma birimi. (sın)
Cowper bezi: Erkek üreme sisteminde görev alan bir çift bez. (üre)
Çanak yaprak: Çiçeğin yapısında bulunan yeşil renkli yapraklar. (bit)
Çapraz tozlaşma: Farklı çiçekler arasında gerçekleşen tozlaşma şekli. (bit)
Çaprazlama: Hibritleştirme. Erkek ve dişi bireylerin eşeyli üremelerini temsili olarak gösterimi. (kal)
Çekiç: Orta kulakta, kulak zarının titreşimlerini salyangoza aktaran kemiklerden ilki. (duy)
Çekinik alel: Etkisini ancak homozigot durumda gösteren alel. (kal)
Çekirdek zarı: Ökaryot yapılı hücrelerde çekirdeği oluşturan zar sistemi. (hüc)
Çekirdekçik: Çekirdek içerisinde bulunan zarla çevrili olmayan oluşumlar. (hüc)
Çelikle üreme: Vejetatif üreme çeşidi. (mit)
Çenek: Tohumun yapısında tek veya iki adet bulunan yapı. (bit)
Çevre direnci: Çevre şartlarının canlı yaşamına olumsuz etkide bulunması. (eko)
Çevre kirliliği: Çevrenin zararlı maddelerce zarar görmesi. (gün)
Çevresel sinir sistemi: Merkezi sinir sistemi ve vücudun diğer bölümleri arasındaki bağlantıyı kuran sinir sistemi. (sin)
Çiçek sapı: Çiçeğin dala tutunmasını sağlayan bölümü. (bit)
Çift bağ: DNA’da adenin ve timin arasında meydana gelen hidrojen bağı çifti. (nük)
Çift döllenme: Tohumlu bitkilerde oluşan spermlerden birinin yumurtayı diğerinin polar çekirdeği döllemesi. (bit)
Çift sarmal: DNA çift nükleotit zincirinin helezonik şekilde uzanması. (nük)
Çift yaşamlı: Amphibia. Yaşamını su ve karada sürdürebilen omurgalı sınıfı. (sın)
Çiğ: Damlama (gutasyon) sonucu oluşan su damlalarının nemli hava koşullarında yaprak üzerinde birikmesi. (bit)
Çimlenme: Uygun şartlar altında tohumun çatlaması ve ilk kök yapısının oluşması. (bit)
Çizgili kas: İskelet kası. İstemli kasılan kas çeşidi. (kas)
Çok alellilik: Bir karakterin ikiden fazla alel tarafından kalıtılması. (kal)
Çökelme: Yanlış kan alışverişi sonucu kandaki alyuvarların topaklanması. (kal)
Çözelti: İçerisinde çözücü ve çözünen maddenin bulunduğu sıvı.
Çubuk hücreleri: Gözün ağ (retina) tabakasında bulunan ışığa duyarlı hücreler. (duy)
Çürükçül: Ayrıştırıcı, saprofit. Organik maddeleri inorganik hale dönüştürebilen canlılar. (eko)
Dalak: Kanı süzen ve büyük lenf düğümleri barındıran organ. (dol)
Daldırma: Bir vejetatif üreme şekli. (mit)
Daltonizm: Yeşil – kırmızı renk körlüğü. (kal)
Damar kambiyumu: Vasküler kambiyum. Floem ve ksilem arasında uzanan hücre tabakası. (bit)
Damar sertliği: Arterioskleroz. Damar duvarının esnekliğini yitirmesi. (dol)
Damar tabaka: Korun. Gözün orta tabakasını oluşturan ve gözü besleyen kan damarlarının bulunduğu bölüm. (duy)
Damar tıkanıklığı: Damar iç yüzeyinde biriken bazı maddelerin kan akışını zorlaştırması. (dol)
Damlama: Gutasyon. Bitkilerin suyu sıvı formda atma biçimi. (bit)
Defosforilasyon: ATP fosfatının koparılarak kullanılması. (ene)
Değişken grup: Deneysel çalışmalarda bazı özellikleri değiştirilen grup. (bil)
Dehidrasyon: Sonucunda su molekülünün oluştuğu biyokimyasal tepkime. (bes)
Dekstrin: Amilaz enziminin nişasta veya glikojeni ön sindirime uğratması sonucu oluşan molekül. (sind)
Dekstrinaz: Dekstrin molekülünü sindiren enzim. (sind)
Denatürasyon: Üç boyutlu yapıdaki protein molekülünün ısıl işlemler sonucu yapısal ve işlevsel bozuluma uğraması. (bes)
Deneysel partenogenez: İnsan müdahalesi ile bazı tür canlılarda döllenme olmaksızın yeni bir birey oluşturulması. (mit)
Denge evresi: Popülayonların maksimum birey sayısına yaklaştıkları aşama. (pop)
Denge taşı: Otolit. Orta kulakta bulunan denge merkezi içerisindeki CaCO3 yapılı taşlar. (duy)
Denitrifikasyon: Toprak yapısındaki azotlu bileşiklerin oksijensiz solunum yapan bazı bakterilerce dönüştürülerek atmosfere kazandırılması. (eko)
Deoksiribonükleikasit: DNA. (nük)
Deoksiriboz: DNA yapısında bulunan beş karbonlu şeker. (nük)
Deplazmoliz: Kendinden daha az yoğun (hipotonik) ortama konulan bir hücrenin su alması. (alver)
Dentin: Dişin kemiksi bölümü. (sind)
Depo parankiması: Bitkilerde, türe göre farklı maddeleri depolayan parankima çeşidi. (bit)
Depresyon: Fiziksel ve ruhsal nedenlerle kişide görülen duygu durum bozukluğu. (sin)
Deri solunumu: Kurbağa ve bazı solucanların gerçekleştirebildiği solunum şekli. (sın)
Derisi dikenli: En gelişmiş omurgasız sınıfı. (sın)
Derişim: Yoğunluk.
Dış döllenme: Sperm ve yumurtanın dişi bireyin dışında döllenmesi. (üre)
Dış gebelik: Döllenme sonucu oluşan zigotun, gelişimini rahim dışında gerçekleştirmesi. (üre)
Dış iskelet: Kas doku ve derinin dış kısmında gelişim gösteren iskelet türü. (isk)
Dış kambiyum: Mantar kambiyum. Çok yıllık odunsu bitkilerin gövde yüzeyine yakın konumlanmış kambiyum çeşidi. (bit)
Dış kulak: Kulak kepçesi, kulak yolu ve kulak zarından oluşan kulak bölümü. (duy)
Dış solunum: Atmosfer ile solunum organı arasında gerçekleşen gaz alış verişi. (sol)
Dışa göç: Popülasyonda bulunan bireyin popülasyon dışına çıkması. (pop)
Diastol: Kalp odacıklarının gevşeme durumuna geçmesi. (dol)
Diastolik basınç: Kalp odacıklarının gevşemesi sonucu oluşan emme kuvvetinin damar duvarına uyguladığı kuvvet. (dol)
Difüzyon: Zardan geçebilen maddelerin çok yoğundan az yoğuna, yoğunluk farkı eşitleninceye kadar enerji harcanmadan taşınması. (alver)
Dihibrit: İki karakter dikkate alınarak yapılan çaprazlama. (kal)
Dioik: İki evcikli çiçek. (bit)
Dipeptidaz: Dipeptit molekülünü sindiren enzim. (sind)
Dipeptit: İki aminoasitten oluşan molekül. (sind)
Diploit: Kromozomları birer çift halinde bulunan hücre. (mit, may)
Disakkarit: İki monosakkaritin birleşmesi sonucu oluşan molekül. (bes)
Distal tüp: Nefronda, henle kulpu ve idrar toplama kanalı arasındaki bölüm. (üri)
Diş özü: Dişin sinir ve kan damarı bulunan canlı bölümü. (sind)
Dişi çiçek: Yalnızca dişi organ bulunduran çiçek. (bit)
Dişicik borusu: Dişicik tepesi ve ovaryum arası bağlantıyı kuran kanal. (bit)
Diyabet: Kandaki glikoz molekülünün düşürülememesi sonucu ortaya çıkan hastalık. (end)
Diyafram kası: Akciğere alt bölümden tutunmuş ve soluk alma ve vermede görev alan kas. (sol)
Diyaliz: Çözeltilerde bulunan farklı maddelerden hedeflenilenin çözeltiden ayrıştırılması. (alver)
DNA: Deoksiribonükleik asit. (nük)
DNA ligaz: DNA nikleotid zinciri parçalarını uç uca birleştiren enzim. (nük)
DNA parmak izi: DNA nükleotit dizilimi farklılıklarından yararlanılarak geliştirilen test yöntemi. (biy)
DNA polimeraz: DNA zincirlerini eşleyen enzim. (nük)
DNAaz: DNA’da bulunan fosfodiester bağlarını koparan enzim. (sind)
Doğal bağışıklık: Canlılarda, antijenik bir maddeye karşı doğuştan var olan bağışıklık. (dol)
Doğal katil hücre: Savunmanın ikinci hattında görev alan hücresi çeşidi. (dol)
Doğal kaynaklar: Sınırlı veya sınırsız olarak bulunabilen, doğada farklı şekillerde oluşmuş kaynaklar bütünü. (gün)
Doğal partenogenez: İnsan etkisi olmadan, doğada gerçekleşebilen partenogenez şekli. (mit)
Doğal seçilim: Çevresel ve genetik faktörlere bağlı olarak, güçlü bireylerin ayakta kalması, zayıf bireylerin yok olması. (kal)
Doku: Aynı görevi yerine getiren hücrelerin bir araya gelmesi sonucu meydana gelen yapı. (ort)
Doku kültürü yöntemi: Besiyeri ortamında, canlıdan alınan hücre veya dokudan yeni bir canlı üretme yöntemi. (mit)
Doku sıvısı: Doku ile damarlar arası bölgede bulunan ve bu iki ortam arası madde alışverişine aracılık eden sıvı. (dol)
Dominant: Baskın. Etkisini heterozigot veya homozigot durumda gösterebilen gen. (kal)
Dopamin: Nöronlar arası impuls iletimine aracılık eden bir tür molekül. (sin)
Dormansi: Bitkilerin uyku durumuna geçmesi. (bit)
Doymamış yağ: Hidrojen atomu bakımından yeterince doyurulmamış karbon zincirine sahip yağ. (bes)
Doymuş yağ: Hidrojen atomu bakımından yeterince doyurulmuş karbon zincirine sahip yağ. (bes)
Döl yatağı: Uterus, rahim. Döllenmiş yumurtanın gelişimini sürdürdüğü ve tamamladığı ortam. (üre)
Döllenme: Yumurta ve sperm hücrelerinin birleşmesi. (üre)
Drosofila: Sirke sineği. (kal)
DTT: Böcek öldürücü kimyasal. (gün)
Duodenum: Onikiparmak bağırsağını da içine alan ince bağırsağın ilk bölümü. (sind)
Durdurucu kodon: UAA, UAG, UGA. Protein sentezinin durmasına sebep olan kodon. (pro)
Duyu epiteli: Uyarıları algılayabilen almaçlara sahip epitel çeşidi. (duy)
Duyu nöronu: Duyu organları ile bağlantılı nöron çeşidi. (sin)
Düz endoplazmik retikulum: Üzerinde ribozom bulundurmayan E.R. Çeşidi. (hüc)
Düz kas: Özellikle iç organların çalışmasında etkili, istem dışı çalışan kas çeşidi. (kas)
Düzenli dağılım: Popülasyonu oluşturan bireylerin yaşama alanına dengeli bir biçimde dağılması. (pop)
EEG: Beyin aktivitesinden kaynaklanan elektrik dalgalarının ölçülmesi. (sin)
Eklem: Kemiklerin birleşim bölgeleri. (isk)
Eklem bacaklı: Omurgasız hayvanlar şubesinin en geniş sınıfı. (sın)
Eklem romatizması: Özellikle oynar eklem bölgelerinde görülen ağrılı hastalık. (isk)
Ekolog: Ekoloji bilimi ile ilgili çalışmalar yapan bilim insanı. (eko)
Ekoloji: Canlıların birbirleri ile ve çevreleri ile olan ilişkilerini inceleyen bilim dalı. (eko)
Ekolojik ayak izi: Bir canlının ekosisteme verdiği zararı belirten ölçü. (gün)
Ekolojik denge: Ekosistemin dengeli bir biçimde sürdürülmesi. (eko)
Ekolojik niş: Bir canlının beslenme açısından ekosistemdeki görevi. (eko)
Ekolojik piramit: Ekosistemi oluşturan unsurların üreticiden tüketiciye doğru sıralanması. (eko)
Ekolojik tolerans: Bir canlının, değişken çevre koşullarına karşı etkilenmeme kapasitesi. (eko)
Ekolojik verim: Ekosistem içerisinde yaşayan canlıların en uygun bir şekilde yaşamaları durumu. (eko)
Ekosfer: Biyosfer. Dünyada canlıların yaşam sürebileceği tüm alanlar. (eko)
Ekosistem: Yaşama alanını oluşturan canlı ve cansız unsurların tümü. (eko)
Ekoton: Farklı popülasyon yada komünitelerin kesişim noktaları. (eko)
Eksik çiçek: Yalnızca erkek veya dişi organa sahip çiçek. (bit)
Ektoparazit: Bir canlıya dış bölgesinden tutunarak zarar veren parazit. (kom)
Ekvatoral düzlem: Hücre bölünmelerinde kromozom veya tetratların dizilim gösterdiği hücre bölgesi. (mit, may)
Ekzergonik tepkime: Gerçekleşmesi sırasında dışarıya enerji veren tepkime çeşidi. (ene)
Ekzokrin bez: Salgısını vücut içi boşluğuna veya vücut dışına salan bez çeşidi. (end)
Ekzositoz: Zardan geçemeyen maddelerin cep oluşturularak hücreden uzaklaştırılması. (alver)
Elastik kıkırdak: Esneme yeteneği en çok olan kıkırdak çeşidi. (isk)
Elastik lif: Bulunduğu dokuya esneklik kazandıran lif çeşidi. (isk)
Elektroforez: Elektrik yüklenmesi sonucu DNA parçalarının hareket ettirilmesi yöntemi. (biy)
Elektromanyetik spektrum: Elektromanyetik dalgaların frekanslarına göre sıralanmış gösterimi.
Elektron taşıma sistemi: ETS. Elektronların kaybettiği enerjinin ATP üretiminde kullanıldığı tepkimeler. (hsol)
Embriyo: Döllenme olayından sonra meydana gelen bölünmelerle belli bir hücre sayısına ulaşan yapı. (üre)
Embriyo kesesi: Embriyoyu saran yapı. (üre)
Embriyonik gövde: Tohumun çimlenmesi sonrası yer çekimine zıt olarak gelişim gösteren oluşum. (bit)
Embriyonik kök: Tohumun çimlenmesi sonrası yer çekimi yönünde gelişim gösteren oluşum. (bit)
Emici tüy: Bitkilerin topraktan su ve mineral almasını sağlayan örtü doku oluşumları. (bit)
Emilim: Bitkinin topraktan su ve mineral alması faaliyeti. (bit)
Emme kuvveti: Osmotik basınç ile turgor basıncı arasındaki fark. (alver)
Emülsiyon: Safra tuzları tarafından parçalara ayrıştırılmış yağ kümesi. (sin)
Endemik tür: Belli bir bölgeye özgü canlı türü. (pop)
Endergonik tepkime: Gerçekleşmesi sırasında dışarıdan enerji alan tepkime çeşidi. (ene)
Endodermis tabakası: Kök yapısında bulunan bir sıra hücre tabakası. (bit)
Endokart: Kalbin iç yüzeyini kaplayan epitel tabaka. (dol)
Endokrin bez: Hormon salgılayabilen iç salgı bezi. (end)
Endometriyum: Dölyatağını kaplayan tabaka. (üre)
Endoparazit: Etkisini zarar verdiği canlının içine girerek gösteren parazit çeşidi. (kom)
Endoplazmik retikulum: Hücre zarı ve çekirdek arasında kıvrımlı bir biçimde uzanan organel. (hüc)
Endositoz: Hücre zarından geçemeyecek kadar büyük olan maddelerin cep ya da yalancı ayak yardımı ile hücre içine alınması. (alver)
Endosperm: Tohum içerisinde bulunan besin doku. (bit)
Endospor: Bakterilerin uygun olmayan şartlarda metabolizma hızını en aza indirdiği durum. (sın)
Endotel: Kanal biçimli organların veya vücut içi boşlukların iç yüzeyini kaplayan ince epitel tabaka.
Enerji aktarımı: Besin zincirinde, her basamakta bulunan enerjinin bir sonraki basamağa aktarılması. (eko)
Enerji piramidi: Üretici ile başlayarak son tüketiciye kadar uzanan besin zinciri. (eko)
Enfeksiyon: Hastalık yapıcı (patojen) etkenin vücuda girmesi sonucu ortaya çıkan durum. (dol)
Enfekte olmak: Hastalık yapıcı (patojen) etkenin vücuda girmesi. (dol)
Engelleme: İki nöron arası iletime izin verilmemesi. (sin)
Enterogastron: Midenin salgılama yapmasını engelleyen hormon. (sind)
Enterokinaz: Enteropeptidaz. Tripsinojeni aktif hali olan tripsine dönüştüren aktivatör. (sind)
Enteropeptidaz: Enterokinaz. Tripsinojeni aktif hali olan tripsine dönüştüren aktivatör. (sind)
Enzim: Biyokimyasal tepkimelerin hızını arttıran organik yapılı moleküller. (bes)
Epidermis: Derinin üst tabakası. (duy)
Epididimis: Seminifer tüplerden çıkan spermlerin hareket yeteneği kazandığı bölüm. (üre)
Epifiz bezi: Ara beyinde bulunan ve endokrin bez. (end)
Epifiz plağı: Uzun kemiklerin uç kısımlarına yakın konumlanmış ve bulunduğu kemiğin boyuna uzamasını sağlayan bölge. (isk)
Epiglottis: Gırtlak kapağı. (sol)
Epilepsi: Beyin nöronlarında görülen sıra dışı elektrokimyasal boşalmalarla ortaya çıkan hastalık. (sin)
Epinefrin: Adrenalin hormonunun diğer adı. (end)
Epitalamus: Ara beyinde, talamusun üzerinde konumlanmış merkez. (sin)
Epitel doku: Vücudun iç ve dış yüzeylerini kaplayan doku. (duy)
Eritroblastosis fetalis: Kan uyuşmazlığına bağlı olarak anne rahmindeki fetüsün kanında görülen alyuvar parçalanmaları. (kal)
Eritropoietin: Gerektiğinde alyuvar üretimini arttırması için böbrek ve kısmen karaciğerden salgılanan hormon. (end)
Eritrosit: Alyuvar. (dol)
Erkek çiçek: Yalnızca erkek organa sahip çiçek. (bit)
Erselik: Erkek ve dişi organa sahip çiçekleri olan ve bu sayede kendi kendini dölleyebilen bitki çeşidi. (may)
Ester bağı: Lipit yapıtaşlarını yapıtaşlarını bir arada tutan bağ. (bes)
Esterleşme tepkimesi: Kompleks yağların oluşumunu sağlayan tepkimeler. (bes)
Eş baskınlık: Karakteri oluşturan farklı genlerin fenotipte aynı oranda ortaya çıkması. (kal)
Eşeye bağlı kalıtım: Gonozomlarda (eşey kromozomları) bulunan genlerin kontrolündeki kalıtım. (kal)
Eşeyli üreme: Erkek ve dişi bireylerin ürettikleri üreme hücrelerini birleştirmesi sonucu yeni bir birey oluşturulması. (may)
Eşeysiz üreme: Tek atadan, kalıtsal çeşitlilik meydana gelmeden yeni bir birey oluşturulması. (mit)
Eşik değer: Bir olay veya tepkimenin gerçekleşebilmesi için gereken minimum şart. (kas)
Eşik değer (üriner): Nefronda salgılama olabilmesi için nefronu saran toplardamar kılcallarında bir maddenin bulunması gereken en düşük seviyesi. (üri)
Eşik şiddeti: Bir kasın kasılabilmesi için verilmesi gereken en düşük enerji değeri. (kas)
Etil alkol: C2H5OH. Mayalanma sonucu oluşan asidik bileşik. (kas)
Etil alkol fermantasyonu: Bazı mantar ve bakteri türlerinin gerçekleştirdiği ve sonucunda etil alkol ve karbondioksit oluşumu gözlenen fermantasyon çeşidi. (hsol)
Etilen: Meyvelerin olgunlaşma sürecini hızlandıran bitkisel hormon. (bit)
ETS: Elektron taşıma sistemi. (hsol)
FAD: Krebs döngüsünde hidrojen bağlanması sonucu indirgenen molekül. (hsol)
FADH2: Krebs döngüsünde oluşan molekül. (hsol)
Fagositoz: Zar porlarından geçemeyecek kadar büyük katı maddelerin yalancı ayak oluşturularak hücre içine alınması. (alver)
Fallopi tüpü: Döllenmenin gerçekleştiği, ovaryum ile döl yatağı arası bağlantıyı kuran kanal. (üre)
Familya: Aile. Cins ile takım arasında konumlanmış taksonomik sınıflandırma birimi. (sın)
Farenjit: Yutak bölgesinde meydana gelen rahatsızlık. (sind)
Farinks: Yutak. (sind)
Farklılaşma: Embriyonik gelişimin gastrulasyon aşamasından sonra görülen hücresel değişimler. (üre)
Fauna: Hayvansal canlı topluluğu. (eko)
Fenilketonüri: Otozomal çekinik bir gen ile kalıtılan metabolik hastalık. (kal)
Fenotip: Karakteri oluşturan genlerin dışa yansımış biçimi. (kal)
Fermantasyon: Oksijen kullanılmayan ve ETS basamağı olmayan hücresel solunum şekli. (hsol)
Fertilizasyon: Döllenme. (hsol)
Fertilizin: Yumurta hücresinin, spermi üzerine çekmesini sağlayan kimyasal. (üre)
Fetal alkol sendromu: Gebelik döneminde alkol kullanımı sonucunda ortaya çıkan fetüs anomaliliği. (üre)
Fetüs: Hamileliğin ikinci ayından doğuma kadar görülen gelişim aşaması. (üre)
Fetüs dönemi: Embriyonik aşama sonrası gelişim dönemi. (üre)
Fibrin: Fibrinojen molekülünün özel koşullarda dönüştüğü ağsı yapı. (dol)
Fibrinojen: Kan dokunun damar dışında pıhtılaşmasında etkili olan öncül protein. (dol)
Fibroblast: Bağ dokuyu oluşturan hücreler. (isk)
Fibröz kıkırdak: Hücreleri düzenli dağılım gösteren kıkırdak çeşidi. (isk)
Fiksasyon: Atmosferde bulunan gazların özel yöntemlerle toprağa geçirilmesi. (eko)
Fil hastalığı: Bacak lenf damarlarındaki tıkanıklıklara bağlı olarak ortaya çıkan hastalık. (dol)
Filial kuşak: Parental (ebeveyn) kuşaktan oluşan nesil. (kal)
Filogenetik sınıflandırma: Kalıtsal özellikler ve köken dikkate alınarak yapılan sınıflandırma. (sın)
Fitoplankton: Fotosentez yapabilen plankton türü. (sın)
Fiziksel sindirim: Besinlerin kimyasal değişime uğramadan mekanik olarak parçalanması. (sind)
Fizyoloji: Organ veya sistemlerin işleyişini inceleyen biyoloji alt bilimi.
Flament: Çiçekteki erkek organın sap bölümü. (bit)
Floem: Damarlı bitkilerde organik maddelerin iki yönlü olarak taşındığı kanalllar. (bit)
Floem öz suyu: Floem kanallarında taşınan sıvı. (bit)
Flora: Mantar, bitki veya bakterilerin bulunabildiği yaşam ortamı. (eko)
Folik asit: Yeşil sebzelerde bulunan B vitamini çeşidi. (bes)
Folikül: Yumurta hücresi oluşumunu sağlayan yapı. (üre)
Folikül evresi: Menstrüal döngünün ilk 14 günlük bölümü. (üre)
Fosfodiester bağı: Nükleik asitleri oluşturan nükleotitleri alt alta birleştiren bağ. (nük)
Fosfogilseraldehit: PGAL. Fotosentezin ışıktan bağımsız tepkimelerinde oluşan organik ara ürün. (hsol)
Fosfolipit: Hücre zarı yapısında bulunan lipit çeşidi. (bes)
Fosforilasyon: ATP üretimi ile sonuçlanan biyokimyasal tepkimeler. (ene)
Fotofosforilasyon: Işık enerjisi yardımı ile ATP üretimi. (fot)
Fotoliz: Su molekülünün, fotosentezin ışığa bağımlı tepkimelerinde, ışık enerjisi etkisi ile ayrıştırılması. (fot)
Foton: Işığın enerjiye sahip olmasını sağlayan parçacığı. (fot)
Fotonasti: Bitkilerin ışık varlığında veya yokluğunda verdiği tepki. (bit)
Fotoototrof: Işık enerjisini kullanarak kendi besinini üretebilen canlılar. (eko)
Fotoperiyodizm: Gece uzunluğuna bağlı olarak bitkilerin gösterdiği gelişim. (bit)
Fotoperiyot: Bitkilerin gelişim gösterdiği zaman aralığı. (bit)
Fotoreseptör: Işığa duyarlı almaç. (duy)
Fotosentez: Işığın özel tepkimelerde kullanılması sonucunda organik besin üretilmesi. (fot)
Fototropizma: Bitkilerin yaprak, dal veya gövdesinin ışığa verdiği tepki. (bit)
Frengi: Cinsel yolla bulaşan bakteriyel bir hastalık. (üre)
Fruktoz: Bitkisel kaynaklı ve heksoz yapılı monosakkarit. (bes)
FSH: Folikül uyarıcı hormon. (end)
G0 kontrol noktası: G1 evresinden sonra S evresinin başlamasını engelleyen kontrol noktası. (mit, may)
G1 kontrol noktası: Hücrenin bölünme olgunluğuna ulaştığını onaylayan kontrol noktası. (mit, may)
G2 kontrol noktası: DNA’nın hatasız bir şekilde eşlendiğinin onaylandığı kontrol noktası. (mit, may)
Galaktoz: Daha çok hayvansal kaynaklı olan heksoz (6 karbonlu) yapılı monosakkarit. (bes)
Gamet: Üreme hücresi. (üre)
Gametogenez: Üreme hücresi oluşumu ile sonuçlanan hücre bölünmeleri. (üre)
Gangliyon: Bir araya gelmiş sinir hücresi kümesi. (sin)
Gastrin: Mideyi enzim ve HCl salgılaması için uyaran hormon. (sind)
Gastrit: Mide duvarında meydana gelen tahrişler sonucu ortaya çıkan hastalık. (sind)
Gastrula: Gastrulasyon sonucu oluşan embriyonik yapı. (üre)
GDO: Genetiği değiştirilmiş organizma. (biy)
Gece körlüğü: A vitamini eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkan görme zorluğu. (bes)
Gen: Bir karakterin ortaya çıkmasından sorumlu DNA bölgesi. (kal)
Gen aktarımı: Üreme faaliyeti sonucu genlerin yeni nesillere aktarılması. (kal)
Gen bankası: Canlıların sahip olduğu genlerin özel koşullar altında saklanması. (biy)
Gen klonlama: Bir genin kopyasının oluşturulması. (biy)
Gen terapisi: Embriyonik dönemde gen bozukluklarının düzeltilmesi. (biy)
Generatif çekirdek: Yumurtayı dölleme kapasitesine sahip polen çekirdeği. (bit)
Genetiği değiştirilmiş organizma: GDO. (biy)
Genetik danışmanlık: Genetik hastalıklar hakkında bilgi alma. (biy)
Genetik kod: DNA’nın protein sentezine şifre veren bölgesi. (pro)
Genetik materyal: Genotip. Genetik materyalin tümü. (kal)
Genetik mühendisliği: Genler üzerinde çalışmalar yapan bilim insanı. (biy)
Genetik şifre: Genetik kod. DNA üzerindeki genetik bilgi. (pro)
Genital bölge: Üreme organı bölgesi. (üre)
Geniz: Ağız ile yutak arası bölge. (sol)
Genom: DNA üzerinde bulunan genlerin tamamı. (kal)
Genom projesi: İnsan genomunu ortaya çıkarmak için gerçekleştirilen çalışmalar. (biy)
Genotip: Genom. Canlının sahip olduğu genlerin tümü. (kal)
Geotropizma: Yer çekimi etkisine bitkilerin verdiği tepki. (bit)
Gerçek: Bilimsel yöntem uygulamaları sonucu ortaya çıkarılan ve herkesçe kabul edilen sonuç. (bil)
Geri bildirim: Geri besleme, feed-back. Biyokimyasal bir etkenin dengeye kavuşturulması. (end)
Geri emilim: Glomerulustan nefrona geçen maddelerin tekrar kana geçirilmesi. (üri)
Getirici atardamar: Glomerulusa kan getiren kılcal damar. (üri)
Gevşek mutualizm: Zorunlu olamayan karşılıklı faydalanma. (kom)
Gevşeme evresi: Kasa gelen uyarının kesilmesi sonrası kasta görülen durum. (kas)
Gırtlak: Larinks. Yutak ile yemek borusu arasındaki solunum sistemi organı. (sol)
Gırtlak kapağı: Epiglottis. Yutulan gıdaların soluk borusuna kaçmasını önleyen kapakçık. (sol)
Giberellin: Bitkilerin boyuna büyümesi üzerinde etkili olan hormon. (bit)
Gizli evre: Çizgili kasın uyarı almasından kasılmaya başlamasına kadar geçen süre. (kas)
Glikojen: Hayvan ve mantar hücrelerinin depo polisakkariti. (bes)
Glikoliz: Tüm hücresel solunum biçimlerinin ilk basamağı. (hsol)
Glikoprotein: Glikoz ve protein birleşiminden oluşan hücre zarı oluşumu. (hüc)
Glikoz: Tüm canlılarda rastlanabilen heksoz (6 karbonlu) yapılı temel monosakkarit. (bes)
Glikozit bağı: İki monosakkarit arasında olaşan bağ. (bes)
Gliserol: Lipitlerin oluşumunda etkili bir yağ monomeri. (bes)
Globülin: Kan plazmasında bulunan ve kanın osmotik basıncı üzerinde etkili olan protein. (dol)
Glokom: Göze gelen sıvıların birikmesi sonucu oluşan göz tansiyonu. (duy)
Glomerulus: Bowman kapsülü ile birlikte malpighi cisimciğini meydana getiren kılcal damar yumağı. (üri)
Glossit: Göz ve ağızda görülen iltihaplanma. (duy)
Glukagon: Karaciğerdeki glikoz molekülünü kana veren, böbrek üstü bezleri öz bölgesi hormonu. (end)
Golgi aygıtı: Hücrelerde salgılama görevini gören tek zarlı organel. (hüc)
Gonad: Üreme organı. (üre)
Gonore: Bel soğukluğu. Cinsel yolla geçen bakteriyel hastalık.(üre)
Gonozom: Gelişmiş canlılarda eşeysel karakterlerin belirlenmesinde etkili olan kromozomlar. (kal)
Göbek kordonu: Fetüs ile plasenta arasındaki bağlantıyı kuran yapı. (üre)
Göğüs kanalı: Lenf sisteminde, peke sarnıcı ile sol köprücük kemiği altı toplardamarı arası bağlantı. (dol)
Görünür ışık: Mor ve kırmızı ışık dalga boyları ve arasında kalan ışık aralığı. (fot)
Götürücü atardamar: Glomerulustan bowman kapsülüne geçiş yapmayan kan içeriğini taşıyan kılcal damar. (üri)
Göz akı: Sklera. Gözün dış kısmını oluşturan tabaka. (duy)
Göz bebeği: İris kaslarının ortasındaki boşluk. (duy)
Göz merceği: İris ile camsı cisim arasında bulunan, ışığı retinada toplayan ince kenarlı mercek. (duy)
Göz uyumu: Bakılan cismin uzaklığına bağlı olarak göz merceği ve bebeğinin verdiği tepki. (duy)
Gözlem: Bilimsel yöntem basamaklarından, veri toplamak için yapılan faaliyet. (bil)
Gözyaşı: Gözyaşı bezlerinden salgılanan ve göze kayganlık veren sıvı. (duy)
Grana: Kloroplast içerisindeki tilakoit zar yapısı. (fot)
Granum: Granaların üst üste dizilmesi ile oluşan yapı. (fot)
Granüllü endoplazmik retikulum: Zar sisteminde ribozom organeli bulunduran endoplazmik retikulum çeşidi. (hüc)
Gravitropizma: Yer çekimi etkisine, bitkilerin verdiği tepki. (bit)
Gri su ayak izi: Kirlenmiş suyun temizlenmesi için harcanacak su miktarını belirleyen ölçüt. (gün)
Guanin: DNA ve RNA molekülünde bulunabilen azotlu organik baz. (nük)
Gut hastalığı: Aşırı proteinli gıda tüketimi sonucu ortaya çıkan ağrılı eklem hastalığı. (isk)
Gutasyon: Damlama. Bitkilerin suyu sıvı formda atması. (bit)
Gübre: Bitki gelişimini arttırmak için toprağa ilave edilen madde. (gün)
Gübreleme: Gübreyi toprağa katmak. (gün)
H bandı: Sarkomerde, miyozin ve aktinin üst üste gelmeyen bölümü. (kas)
H2S: Bazı bakterilerin fotosentezde kullandığı molekül. (fot)
Habitat: Canlının yaşamını en verimli şekilde sürdürebildiği alan. (eko)
Haploit: Birer takım kromozoma sahip hücre. (mit, may)
Hastalığın geçirilmesi: Vücutta antikor oluşumasını sağlayan deneyim. (dol)
Hava kirliliği: Atmosferdeki gaz çeşidi ve oranının ideal değerleri dışına çıkması. (gün)
Havalandırma parankiması: Bazı bitkilerde gaz depolayabilen parankima çeşidi. (bit)
Havers kanalları: Kemiklerde, içerisinde kan damarı ve sinirlerin uzandığı boyuna kanallar. (isk)
Havuz hücre: Kaynak hücreden gönderilen maddelerin iletildiği hücre. (bit)
Havuzcuk: Pelvis. Nefronlarda oluşan süzüntünün geçici olarak tutulduğu bölüm. (üri)
Hayat ağacı: Beyincik. (sin)
Hayat düğümü: Omurilik soğanı.(sin)
Hayatta kalma eğrisi: Türlerin hangi yaş aralığında hangi oranlarda hayatta kaldığını gösteren grafik. (pop)
Hayvan: En gelişmiş canlıları kapsayan alem. (sın)
Hedef organ: Kana verilen hormonun etki edeceği organ. (end)
Heksoz: Altı karbonlu karbonhidrat molekülü. (bes)
Helikaz: DNA’nın sarmal formunu düz bir yapı haline dönüştüren enzim. (nük)
Hemodiyaliz: Kandaki üreyi süzmek için kullanılan yöntem. (üri)
Hemofili: X kromozomuna bağlı olarak aktarılan, kanın pıhtılaşmasını engelleyen kalıtsal hastalık. (kal)
Hemoglobin: Alyuvarların oksijen ve karbondioksit taşıyabilmesini sağlayan ve kana kırmızı renk veren molekül. (sol)
Hemoliz: Aşırı su alan çepersiz hücrelerin parçalanması. (alver)
Hemoroit: Kalın bağırsağın son bölümünde görülen kılcal damar genişlemeleri. (sind)
Henle kulpu: Nefronun proksimal ve distal tüp arasında kalan bölümü. (üri)
Hepatit: Karaciğerde görülen işlev bozukluğu sonucu ortaya çıkan hastalık. (dol)
Herbisit: Bitkisel canlıları zararlılardan korumak için kullanılan zirai ilaç. (gün)
Herbivor: Otçul beslenen hayvan türleri. (eko)
Hermafrodit: Kendi kendine dölleme yapabilen canlılar. (may)
Heterokromi: Farklı renkli iris tabakası durumu. (duy)
Heterotrof: Tüketici. İhtiyaç duyduğu besini üretilmiş olarak elde eden canlılar. (eko)
Heterozigot: Karakteri oluşturan genlerden birinin baskın diğerinin çekinik olması durumu. (kal)
Hidatot: Su savakları. Bitkilerin suyu damlama yöntemi ile attığı gözenekler. (bit)
Hidra: Sölenter sınıfında bulunan ve suda yaşayan canlı türü. (sın)
Hidrofilik: Bir molekülün suya ilgi duyan bölümü. (bes)
Hidrofobik: Bir molekülün suya ilgi duymayan bölümü. (bes)
Hidrojen bağı: İki organik baz arasında oluşan bağ. (nük)
Hidrojen peroksit: H2O2. Karaciğerde su ve oksijene dönüştürülen molekül. (sind)
Hidrokarbon: Karbon ve hidrojenden oluşan organik molekül.
Hidroksil: Bir amoniasitin asidik karakter gösteren bölümü. (bes)
Hidroliz: Sindirim. (bes)
Hidrotropizma: Bitkinin su kaynağına verdiği tepki. (bit)
Hif: Mantarlarda, yapısında spor bulunduran ipliksi yapılar. (sın)
Hill reaksiyonu: Fotosentezin ışıktan bağımsız tepkimeleri. (fot)
Hiperglisemi: Kan şekerinin yüksek seviyede olması. (dol)
Hipermetropi: Yakındaki cismin net görülememesi. (duy)
Hipertansiyon: Kan damarı duvarına uygulanan basıncın ideal değerlerden fazla olması. (dol)
Hipertonik ortam: Hücrenin bulunduğu ortam yoğunluğunun hücreden daha fazla olması. (alver)
Hipofiz: Ara beyinde bulunan hormonal bez. (end)
Hipoglisemi: Kan şekerinin düşük seviyede olması . (dol)
Hipokampüs: Davranışların kontrolünde görev alan beyin merkezi. (sin)
Hipotalamus: Ara beyinde, metabolizmanın düzenlenmesinde görev alan merkez. (sin)
Hipotez: Bir probleme geçici çözüm getiren önerme. (bil)
Hipotonik ortam: Hücrenin bulunduğu ortam yoğunluğunun hücreden daha az olması. (alver)
His demeti: Kalp karıncık duvarında, kalbin düzenli çalışmasında görev alan sinirsel yapı. (dol)
Histamin: Nöronlar arası uyartı iletiminde etkili olan madde. (dol)
Histon: DNA’nın kısalıp kalınlaşarak kromozoma dönüşmesini sağlayan protein. (nük)
Hiyalin kıkırdak: Sonrasında kemiğe dönüşen kıkırdak çeşidi. (isk)
Holoenzim: Bileşik enzim. Apoenzim ve koenzim / kofaktör birleşimi sonucu oluşan enzim. (bes)
Holozoik canlı: Besinini büyük parçalar halinde alan hayvansal canlılar. (eko)
Homeostazi: Canlının koruması gereken kararlı iç denge. (ort)
Homojen: Çözünen maddenin çözücü içerisinde eşit olarak dağılması.
Homolog organ: Embriyonik kökeni aynı olan organlar. (sın)
Homozigot: Karakteri oluşturan genlerden birinin baskın diğerinin çekinik olması. (kal)
Horizon: Toprak tabakaları. (gün)
Hormon: Hedef organa kan yolu ile iletilen düzenleyici organik molekül. (end)
Human papilloma virüs: HPV. Cinsel yolla bulaşan virütik hastalık. (üre)
Humoral bağışıklık: Antikorların aktif olarak rol aldığı sıvısal bağışıklık. (dol)
Hurler sendromu: Gelişim bozukluğuna sebep olan bir tür kalıtsal hastalık. (kal)
Hücre: Canlıyı meydana getiren, organize olmuş en küçük yapı birimi. (hüc)
Hücre döngüsü: Bölünme sonucu oluşan bir hücrenin tekrar bölünme evresine girmesi arasındaki süreç. (mit, may)
Hücresel bağışıklık: T lenfosit hücrelerinin etkin olduğu bağışıklık çeşidi. (dol)
Hücresel solunum: Enerji üretimi amacı ile gerçekleştirilen hücre içi tepkimeler zinciri. (hsol)
I bandı: Sarkomerde, Z çizgisi ile miyozin arasındaki bölüm. (kas)
Irganım: Nasti. Bitkilerin çeşitli uyarılara karşı, uyarının yönüne bağlı olmaksızın verdiği tepki. (bit)
Işığa bağımlı reaksiyonlar: Işık etkisi ile ATP üretilen fotosentetik tepkimeler. (fot)
Işık dalga boyu: Işık fotonlarının belli bir aralıkta hareket etmesi. (fot)
Işıktan bağımsız reaksiyonlar: Fotosentezde sonucunda organik besin üretilen tepkimeler. (fot)
İç döllenme: Sperm hücresinin yumurta hücresini dişi bireyin üreme sisteminde döllemesi. (üre)
İç kambiyum: Çok yıllık odunsu bitkilerin gövde iç kısımlarındaki kambiyum çeşidi. (bit)
İç kulak: Yapısında salyangoz ve yarım daire kanalları bulunan kulak bölümü. (duy)
İç solunum: Solunum gazlarının dolaşım sıvısı vasıtası ile hücrelere iletilmesi faaliyeti. (sol)
İçyağı: Memeli hayvanların vücut içerisinde bulunan yağ. (bes)
İçe göç: Popülasyon dışından, popülasyon içerisine alınan göç. (pop)
İdrar: Böbreklerin kanı süzmesi sonucu oluşan boşaltım sıvısı. (üri)
İdrar kanalı: Üreter. (üri)
İdrar torbası: Mesane. İdrarın dışarı atılmadan önce biriktiği kese. (üri)
İdrar yolu enfeksiyonu: İdrar kanallarında meydana gelen iltihaplanma. (üri)
İğ iplikleri: Hücre bölünmelerinde kromozom veya kromatitleri kutuplara çeken oluşumlar. (mit, may)
İki evcikli bitki: Dioik. Yalnızca erkek veya dişi organlı çiçek bulunduran bitki türü. (bit)
İki yaşamlılar: Amphibia. Kurbağa ve semenderlerin içinde bulunduğu omurgalı sınıfı. (sın)
İkili kapakçık: Sol kulakçıktan sol karıncığa açılan ikili kapakçık. (dol)
İkili hidrojen bağı: Adenin ve timin bazları arasında oluşan çift bağ.(nük)
İkincil bağışıklık: Hastalık etkeninin vücuda ikinci kez girmesi sonucu oluşturulan bağışıklık. (dol)
İkincil oosit: Oogenezin mayoz 1 aşaması sonucu oluşan hücre. (üre)
İkincil spermatosit: Spermatogenezin mayoz 1 aşaması sonucu oluşan hücre. (üre)
İkincil tüketici: Birincil tüketicilerle beslenen canlı grubu. (eko)
İletim doku: Bitkilerde organik veya inorganik maddelerin gerekli hücre, doku ve organlara iletilmesini sağlayan kanal sistemi. (bit)
İletim parankiması: Yaprak ve soymuk borusu (floem) arası madde iletimini sağlayan parankima çeşidi. (bit)
İleum: Kıvrım bağırsak. İnce bağırsağın son bölümü. (sind)
İltihaplanma: İnflamasyon. Doku veya hücrelerin antijenik maddelere karşı verdiği tepki. (dol)
İmplantasyon: Embriyonun rahim duvarına gömülmesi. (üre)
İmpuls: Nöronların ilettiği uyartı. (sin)
İn vitro fertilizasyon: İVF. Tüp bebek. Suni döllenme. (üre)
İnaktif: Aktif olmayan. (bes)
İnce bağırsak: Mide ile kalın bağırsak arasında uzanan sindirim sistemi organı. (sind)
İnce zar: Beyni koruyan tabakalardan, yapısında bol miktarda kan damarı bulunduran zar. (sin)
İndikatör: Belirteç. pH-pOH değerine göre renk değiştiren organik yapılı moleküller. (bes)
İnhibitör: Enzimin çalışma hızını yavaşlatan veya enzimi durduran etmen. (bes)
İnorganik: Yapısında, karbon, hidrojen ve oksijen atomlarından çeşit olarak en fazla ikisini bulunduran molekül. (bes)
İnseminasyon: Aşılama. (dol)
İnsülin: Kan şekeri miktarını düşüren hormon. (end)
İnterfaz: Hücre bölünmelerinin hazırlık evresi. (mit, may)
İnterferon: Virüslere karşı etkili olan savunma etkeni. (dol)
İnternodyum: Tomurcuklar arası bölge. (bit)
İris tabakası: Göze renk veren ve göz bebeği büyüklüğünü ayarlayabilen doku. (duy)
İshal: Dışkının normalden fazla miktarda su ile atılması durumu. (sind)
İstemli refleks yayı: Uyarının beyinden geçtikten sonra tepki organına iletilmesi ile oluşan refleks yayı. (sin)
İyi huylu tümör: Oluştuğu doku veya organ dışına yayılmayan (metastaz yapmayan) tümör çeşidi. (mit)
İzomer: Kapalı formülü aynı, açık formülü farklı olan moleküller. (bes)
İzotipi yasası: Benzerlik yasası. Homozigot iki bireyin çaprazlanması sonucu devamlı aynı genetik yapılı bireyin oluşması. (kal)
İzotonik ortam: Hücre ile aynı yoğunluğa sahip ortam. (alver)
İzotop: Proton sayısı aynı, nötron sayısı farklı olan elementler.
J tipi büyüme: Sınırsız kaynak imkanına sahip popülasyonlarda görülen büyüme şekli. (pop)
Jejunum: İnce bağırsağın orta bölümü. (sind)
K vitamini: Kan pıhtılaşması üzerinde etkili olan vitamin çeşidi. (bes)
Kabızlık: Su oranı düşük dışkılama durumu. (sind)
Kabuklular: Midye, yengeç gibi türleri içine alan eklem bacaklı takımı. (sın)
Kaburga: Akciğer ve kalbi içine alan ve göğüs kafesini oluşturan kemikler. (isk)
Kalbur plağı: Floemin yalnızca kalburlu boru tabakasını bulunduran bölümü. (bit)
Kalburlu boru: Çeperlerinin tümü erimemiş, gözenekli yapılardan oluşan kanal sistemi. (bit)
Kalın bağırsak: İnce bağırsak ile anüs arasında uzanan sindirim sistemi organı. (sind)
Kalıp iplik: Protein sentezine şifre veren DNA zinciri. (pro)
Kalıp olmayan iplik: Kalıp zincirin karşısında konumlanmış tamamlayıcı zincir. (pro)
Kalıtım: Kalıtsal özelliklerin atasal bireylerden yavrulara aktarılması. (kal)
Kalıtsal refleks: Doğuştan var olan refleks çeşidi. (sin)
Kalıtsal varyasyon: Genlere bağlı olarak ortaya çıkan çeşitlilik. (kal)
Kaliptra: Köklerin en ucunda bulunan koruyucu tabaka. (bit)
Kallus: Bitkilerin kullanıldığı doku kültürü yönteminde, bitkilerden alınan dokuların belli düzeyde artması sonucu oluşan içerik. (mit)
Kalp: Kanı, vücuda veya akciğere pompalayan organ. (dol)
Kalp kası: Kalb yapısında bulunan kas çeşidi. (dol)
Kalp krizi: Kalp kaslarının yeterince oksijen alamaması sonucu ortaya çıkan kalp rahatsızlığı. (dol)
Kalsitonin: Tiroit bezinden salgılanan ve kandaki kalsiyumu kemiklere gönderen hormon. (end)
Kalsiyum fosfat: Kemik yapısında bulunan mineral. (isk)
Kalsiyum oksalat: Böbrek taşının bileşeni. (üri)
Kalvin döngüsü: Fotosentezin ışıktan bağımsız tepkimeleri. (fot)
Kambiyum: Gelişmiş bitkilerin gövdelerinde bulunan yaş halkaları. (bit)
Kan: Oksijen, karbondioksit ve çeşitli besin monomerlerini vücudun gerekli bölgelerine taşıyan dolaşım sıvısı. (dol)
Kan basıncı: Karıncık kasılması sonucu oluşan enerjinin damar duvarına yaptığı baskı. (dol)
Kan dolaşımı: Kalpten çıkan kanın organlara iletildikten sonra kalbe geri gelmesi. (dol)
Kan grupları: Alyuvar üzerindeki bazı proteinler dikkate alınarak yapılan kan sınıflandırması. (kal)
Kan kanseri: Lösemi. Kontrolsüz akyuvar artışı ile ortaya çıkan hastalık. (dol)
Kan pıhtılaşması: Damar dışına çıkan kanın çeşitli faktörlerin etkisi ile dönüşüme uğraması. (dol)
Kan pulcukları: Trombosit. Kanın pıhtılaşmasında etkili olan kan hücreleri. (dol)
Kanal proteinleri: Hücre zarı yapısında bulunan ve madde iletiminde etkili olan proteinler. (hüc)
Kangren: Doku veya organların atardamarlar tarafından yeterince beslenememesi sonucu ortaya çıkan rahatsızlık. (dol)
Kanser: Hücrenin kontrolsüz bir biçimde bölünmesi ile başlayan ve ölümcül sonuçlara sebebiyet verebilen hastalık. (mit)
Kansızlık: Alyuvarın sayıca yetersiz olması. (dol)
Kalp kapakçıkları: Kalp odacıklarını birbirinden ayıran ve kan akışının tek yönlü olmasını sağlayan yapılar. (dol)
Kapalı kan dolaşımı: Kanın damar dışına çıkmadığı dolaşım çeşidi. (dol)
Kapalı tohumlu: Tohumları, meyve gibi yapılar tarafından korunan gelişmiş bitki türleri. (bit)
Kapı toplardamarı: İnce bağırsaktan kan kılcallarına geçiş yapan besin içeriğini karaciğere ileten damar. (sind)
Kapiler damar: Kılcal damar. (dol)
Karaciğer: Göğüs boşluğu ve karın bölgesi arasında konumlanmış organ. (sind)
Karaciğer atardamarı: Karaciğere, alt ana atardamardan ayrılan ve oksijence zengin kan taşıyan damar. (dol)
Karaciğer üstü toplardamar: Karaciğerden çıkan ve alt ana toplar damar ile birleşen damar. (sind)
Karakter: Genler tarafından kontrol edilen özellikler bütünü. (kal)
Karboksil grubu: COOH. Aminoasitlerin asidik karakter gösteren yan grubu. (bes)
Karboksipeptidaz: Protein sindiriminde etkili olan enzim çeşidi. (sind)
Karbomino hemoglobin: HbCO2. Karbondioksit molekülü ile birleşmiş hemoglobin. (sol)
Karbon ayak izi: İnsanın bir yıllık zaman diliminde doğaya bıraktığı karbondioksit miktarı. (gün)
Karbon döngüsü: Karbon atomunun veya karbon atomu bulunduran bileşiklerin doğadaki sirkülasyonu. (eko)
Karbonhidrat: Canlıların temel organik bileşenlerinden birisi. (bes)
Karbonhidraz: Polisakkaritleri sindiren enzim. (sind)
Karbonik anhidraz: Kandaki CO2 ve H2O moleküllerinin birleşmesini ve ayrışmasını sağlayabilen tersinir özellikli enzim. (sol)
Karbonik asit: H2CO3. CO2 ve H2O moleküllerinin karbonik anhidraz enzimi etkisi ile birleşmesi sonucu oluşan molekül. (sol)
Karbonmonoksit: CO. Hemoglobine ilgisi oksijenden daha çok olan zehirleyici gaz. (sol)
Kardeş kromatit: Kromozomu oluşturan ve aynı gen çeşidi ve dizilimine sahip nükleoprotein yapılar. (mit, may)
Kardia: Yemek borusunun mideye giriş yaptığı bölüm. (dol)
Karıncık: Kalbin alt bölümünde, kanı vücuda veya akciğere gönderen odacıklar. (dol)
Karnivor: Etçil beslenen canlı grubu. (eko)
Karoten: Turuncu renk verme özelliğine sahip karotenoit türü. (hüc)
Karotenoit: Sarı, turuncu ve kırmızı renk pigmentine sahip kromoplast grubu. (hüc)
Karyokinez: Çekirdek bölünmesi. (mit, may)
Karyotip: Kromozomların çiftler halinde büyükten küçüğe dizilmesi. (kal)
Kas: İstemli veya istemsiz kasılarak vücudun hareket etmesi veya organların çalışması üzerinde etkili olan doku. (kas)
Kas esnekliği: Kasların vücudu hareket ettirebilme yeteneği. (kas)
Kas kirişleri: İskelet kaslarının kemikler ile bağlantı kurduğu bağ doku oluşumları. (kas)
Kas tonusu: Kasın en düşük seviyede kasılı olması durumu. (kas)
Kasılma evresi: Kasın uyarıyı almasından sonra kasılmaya başladığı evre. (kas)
Kaspari şeridi: Ksileme ulaşan suyun geri dönmesini önleyen hücre tabakası. (bit)
Katabolizma: Yadımlama, yıkım. Parçalama ile sonuçlanan biyokimyasal tepkimeler. (ort)
Katalaz: Karaciğer hücrelerinde, hidrojen peroksiti su ve oksijene ayrıştıran enzim. (sind)
Katarakt: Göz merceği saydamlığının azalması sonucu oluşan görme bozukluğu. (duy)
Kayan iplikler modeli: Aldous HUXLEY’in ortaya attığı kas kasılması teorisi. (kas)
Kaynak hücre: Soymuk (floem) borularında taşınan madde içeriğini havuz hücrelere gönderen hücreler. (bit)
Kazanılmış bağışıklık: Doğuştan elde edilmiş bağışıklık. (dol)
Kazanılmış refleks: Doğuştan elde edilmiş refleks. (sin)
Kazık kök: Çok yıllık odunsu bitkilerin kök yapısı. (bit)
Kemik: Vücuda desteklik veren ve vücuda hareket yeteneği kazandıran iskelet sistemi organları. (isk)
Kemik zarı: Periost. Kemiği koruyan ve kemiğin enine büyümesini sağlayan tabaka. (isk)
Kemiosmotik görüş: Hidrojen iyonlarının organel içerisindeki zarlardan geçişi ve sonuçlarını açıklayan görüş. (hsol)
Kemoototrof: Kemosentetik tepkimeleri gerçekleştirerek kendi besinini üretebilen canlılar. (eko)
Kemoreseptör: Kimyasal uyarıları algılayabilen almaçlar. (duy)
Kemosentez: İnorganik moleküllerin oksitlenmesi sonucu açığa çıkan enerjinin organik besin üretiminde kullanılması. (fot)
Kemoterapi: Çeşitli ilaçlar kullanılarak uygulanan kanser tedavisi yöntemi. (mit)
Kemotropizma: Kimyasal uyaranlara karşı bitkilerin verdiği tepki. (bit)
Kendi kendine tozlaşma: Polenin, oluştuğu çiçekteki dişicik tepesine konması. (bit)
Kendileştirme: Aynı genetik yapıya sahip iki bireyin aralarında çaprazlanması. (kal)
Kesecik: Kulağın denge merkezinde, içerisinde otolit taşları bulunan bölümü. (duy)
Kıkırdak doku: Omurgalılarda rastlanan destek doku elemanı. (isk)
Kıkırdak halkalar: Soluk borusu duvarında bulunan ve hava iletiminin kesintiye uğramamasını sağlayan kıkırdak yapılar. (sol)
Kıl: Alt deriden (dermis) köken alan, memelilere özgü oluşum. (sın)
Kılcal damar: Atar ve toplar damar arasında bulunan, görevi kan ve dokular arası madde alış verişi yapmak olan damar çeşidi. (dol)
Kırmızı kemik iliği: Tüm kemik çeşitlerinde bulunan ve özellikle alyuvar üretiminde görev alan kemik bölümü. (isk)
Kısa gün bitkileri: Gece uzunluğu gündüz uzunluğundan fazla olan durumlarda çiçek açan bitki türleri. (bit)
Kısa kemik: El, ayak tarak kemiklerinde görülen kemik çeşidi. (isk)
Kısırlık: Dölleme yeteneğine sahip olmayan canlı. (üre)
Kısmi renk körlüğü: Kırmızı ve yeşil renk ayrımı yapılamayan ve X kromozomunda çekinik olarak taşınan kalıtsal hastalık. (kal)
Kış uykusu: Bitkilerin zor kış koşullarından etkilenmemek için hormonal etkilerle girdiği döngü. (sın)
Kıvrım bağırsak: İleum. İnce bağırsağın son bölümü. (sind)
Kilus: İnce bağırsak ortamında bulunan, kısmen sindirilmiş besin içeriği. (sind)
Kimerizm: Ayrı yumurta ikizi. (üre)
Kimotripsin: Kimotripsinojenin aktif hale gelmesi ile oluşan, protein sindiriminde etkili enzim. (sind)
Kimotripsinojen: Protein sindiriminde etkili olan kimotripsin enziminin pasif formu. (sind)
Kimus: Mide ortamında bulunan yarı sindirilmiş besin içeriği. (sind)
Kimyasal sindirim: Besinlerin enzim etkisi ile kimyasal dönüşüme uğradığı sindirim şekli. (sind)
Kinetik enerji: Hareketten kaynak alan enerji çeşidi.
Kinetokor: İğ ipliklerinin kromozomlara tutunduğu bölge. (mit, may)
Kistik fibrozis: Dış salgı bezlerinde rastlanan kalıtsal bir hastalık. (kal)
Kitapsı akciğer: Bazı eklem bacaklılarda rastlanan solunum organı. (sın)
Kitin: Azotlu polisakkarit. (bes)
Kiyazma: Krossing over sırasında, kardeş olmayan kromatitlerin birbirine temas ettiği bölgeler. (may)
Klimaks: Komünitenin dengeye ulaşması. (kom)
Klimatoloji: İklim bilimi. (kom)
Klon: Kopyalama yöntemi ile oluşturulmuş canlı. (biy)
Klonlama: Canlı kopyalama yöntemi. (biy)
Klorofil: Fotosentez için gerekli olan ışığı soğurabilen yeşil renkli pigment. (fot)
Kloroplast: Fotosentez yapabilen ökaryotik canlılarda fotosentezin gerçekleştiği organel. (hüc)
KOAH: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı. Soluk alma ve vermede güçlük çekilen hastalık. (sol)
Kodon: mRNA yapısında bulunan üç nükleotitlik şifre. (pro)
Koenzim: Bileşik enzimlerin organik yapıda olan yardımcı grubu. (bes)
Kofaktör: Bileşik enzimlerin inorganik yapıda olan yardımcı grubu. (bes)
Koful: Çeşitli görevler alabilen zarlı organel. (hüc)
Kohezyon gerilim teorisi: Ksilemdeki suyun kesintisiz olarak taşınmasını açıklayan teori. (bit)
Kohezyon kuvveti: Su moleküllerinin birbirlerini çekmesi sonucu oluşan kuvvet. (bit)
Kohlear kanal: Kulakta bulunan salyangoz (kohlea) içerisinde sonu korti ile biten sıvı dolu kanal. (duy)
Koku çomakçıkları: Burun koku soğancığında bulunan ve kokuya hassas almaçlar içeren yapı. (duy)
Kolaylaştırılmış difüzyon: Zar kanal proteinleri yardımı ile gerçekleştirilen difüzyon. (alver)
Kolaylaştırma: Nöronlar arası uyartı iletiminin çeşitli unsurlarla daha kolay olmasının sağlanması. (sin)
Koleoptil: Açılmamış yaprağı saran tabaka. (bit)
Kolesistokinin: İnce bağırsaktan salgılanan bir tür hormon. (sind)
Kolesterol: Hücre zarı yapısında bulunan bir lipit çeşidi. (bes)
Kolit: İnce bağırsak iltihaplanması. (sind)
Kollajen lif: Bağ dokusu lifleri. (isk)
Kollenkima: Bitki yapısında bulunan temel doku çeşidi. (bit)
Kollajen: İskelet sistemi elemanlarını oluşturan yapı. (isk)
Koloni: Ökaryot yapılı bazı tek hücreli türlerinin bir araya gelerek oluşturdukları organizma. (sın)
Kommensalizm: Bir tarafın yarar sağladığı, diğer tarafın bu durumdan olumlu veya olumsuz ekilenmediği birliktelik. (kom)
Komşu hücre: Stomayı oluşturan bekçi hücrelerini saran epidermis hücreleri. (bit)
Komünite: Bir yaşama alanındaki tüm canlıları temsil eden kavram. (kom)
Konak: Parazit canlının zarar verdiği organizma. (kom)
Konakçı: Parazit. Konak canlıya zarar veren organizma. (kom)
Kondrin: Kıkırdak hücreleri arasındaki boşluğu dolduran yapı. (isk)
Kondrosit: Kıkırdak hücresi. (isk)
Koni hücreleri: Göz ağ tabakasında bulunan ve özellikle sarı nokta ve etrafında yoğunlaşmış, renkli görmeyi sağlayan hücreler. (duy)
Konjugasyon: Tek hücreli iki canlının yan yana gelerek aralarında gen alış verişi yapması. (may)
Kontraktil koful: Tatlısu tek hücrelilerinde, hücreye giren fazla suyu atan koful çeşidi. (hüc)
Kontrol çaprazlaması: Dominant fenotipe sahip bireyin homozigot veya heterozigot olduğunu ortaya çıkarmak için resesif fenotipli birey ile çaprazlanması. (kal)
Kontrol grubu: Deneysel çalışmalarda kullanılan, verileri sabit olan grup. (bil)
Kontrol noktaları: Hücre bölünmelerinde meydana gelebilecek hataların kontrol edildiği bölümler. (mit, may)
Kontrollü deney: Bağımlı ve bağımsız değişken kullanılan deney. (bil)
Kordata: Omurgalılar. Kıkırdak veya kemik yapılı iskelete sahip canlılar. (sın)
Kordosentez: Fetüs göbek bağından alınan örnek ile genetik bozukluğun tespit edilmeye çalışılması. (üre)
Kornea: Gözün ön kısmında bulunan saydam tabaka. (duy)
Koroner damar: Kalp kaslarını kan ile besleyen damarlar. (dol)
Korpus luteum: Folikülde oluşan yumurtanın atılması sonucu geriye kalan sarı madde. (üre)
Korpus luteum evresi: Menstrüal döngünün son 14 günlük evresi. (üre)
Korteks: Kabuk. (üri)
Korti organı: Kohlear kanalın son kısmında bulunan ve duyma sinirleri ile temas kuran merkez. (duy)
Kortizol: Böbrek üstü bezleri kabuk bölgesinden salgılanan, vücudun organik madde dengesi üzerinde etkili olan hormon. (end)
Korun tabakası: Üst derinin canlı olmayan hücrelerden oluşan bölümü. (duy)
Koruyucu doku: Bitkilerin dıştan görebileceği zararlara karşı bitkiyi koruyan tabaka. (bit)
Koruyucu yaprak: Bitkilerde oluşacak tomurcukları koruyan yapılar. (bit)
Koryon villus biyopsisi: Plasentadan doku örneği alma yöntemi. (üre)
Koryon zarı: Memelilerde plasenta oluşumunda görev alan zar. (üre)
Kovucuk: Lentisel. Bitki gövde ve dallarında bulunan ve gaz alış verişinde görev alan gözenekler. (bit)
Kök: Bitkilerin topraktan su ve mineral almasını sağlayan yapılar. (bit)
Kök basıncı: Bitkilerde suyun yukarıya taşınmasında etkili olan basınç. (bit)
Kök hücre: Aktif olmayan genleri kullanılarak yeni hücre, doku ve organ üretilebilen hücre tipi. (biy)
Kök sistemi: Bitkinin toprak altı bölümü. (bit)
Köpek dişi: Besinlerin koparılması ve parçalanmasında etkili olan dişler. (sin)
Kör bağırsak: İnce bağırsağın kalın bağırsak ile birleştiği bölgeye yakın ve apandisin konumlandığı bölge. (sind)
Kör nokta: Göz ağ tabakasında ışığa hassas almaçların olmadığı bölge. (duy)
Köşe kollenkiması: Yaprak ve dalların gövde ile birleştiği bölgelerde bulunan kollenkima çeşidi. (bit)
Kötü huylu tümör: Metastaz (yayılma) yapma kapasitesi olan kanserli doku. (mit)
Kramp: Kasların istemsiz bir biçimde kasılması. (kas)
Krause cisimciği: Derinin soğuğu algılamasını sağlayan reseptör çeşidi. (duy)
Kreatin fosfat: Çizgili kaslarda ATP üretiminde etkili olan molekül. (kas)
Krebs döngüsü: Oksijenli solunumun mitokondri matriksinde gerçekleşen basamağı. (hsol)
Kretenizm: Tiroksin yetersizliğinden kaynaklanan hastalık. (end)
Krista: Mitokondri iç zarının içe doğru uzanan kıvrımları. (hsol)
Kritik gece uzunluğu: Kısa gün bitkilerinin çiçek açabilmesi için gerekli olan karanlık ortam süresi. (hsol)
Kritik gün uzunluğu: Uzun gün bitkilerinin çiçek açabilmesi için maruz kalması gereken minimum ışıklı süre. (bit)
Kromatin iplik: DNA molekülünün kısalıp kalınlaşmamış formu. (mit, may)
Kromoplast: Bitkilere sarı, turuncu veya kırmızı renk verebilen pigment bulunduran organel. (hüc)
Kromozom: DNA’nın kısalıp kalınlaşması sonucu oluşan nükleoprotein yapı. (mit, may)
Krossing over: Kardeş olmayan kromatitler arası gen değişimi . (may)
Ksantofil: Bitkilere sarı renk veren pigment. (hüc)
Ksilem: Odun borusu. Damarlı bitkilerde su ve mineralin iletimini sağlayan kanal sistemi. (bit)
Kuduz: Merkezi sinir sistemi tahribatına neden olan virütik hastalık. (sin)
Kulak: Ses titreşimine hassas almaçlara sahip duyma organı. (duy)
Kulak kıllılığı: Erkeklere özgü, Y kromzomundan kalıtılan anomalilik. (kal)
Kulakçık: Kalbin üst kısmında bulunan bir çift odacık. (dol)
Kuluçka: Özellikle kuşlara ait yumurtalardan yavru çıkması için geçirilmesi gereken süreç. (sın)
Kuş: Tüy yapılarına sahip omurgalı sınıfı. (sın)
Kutuplaşma: Polarizasyon. (sin)
Küçük alt birim: Protein sentezinde görev alan ribozomun nisbeten daha küçük olan parçası. (pro)
Küçük kan dolaşımı: Sağ karıncıktan çıkış yapan kirli kanın akciğerde temizlenerek sol kulakçığa iletilmesi. (dol)
Küçük tansiyon: Sol karıncık gevşemesi sonucu atardamar çeperinde hissedilen tersine basınç. (dol)
Küf: Bazı mantar türlerinin gıdalar üzerinde oluşturdukları yapılar. (sın)
Kükürt bakterisi: Fotosentez tepkimelerinde hidrojen kaynağı olarak H2S molekülünü kullanan üretici bakteri. (fot)
Küme meyve: Agregat meyve. (bit)
Kümeli dağılım: Popülayonda bulunan bireylerin gruplar halinde dağılım göstermesi. (pop)
Küresel ısınma: Atmosfer karbon oranının artmasına bağlı olarak dünya ortalama ısısının yükselmesi. (gün)
Küresel iklim değişikliği: Küresel ısınma ve çeşitli diğer normal olmayan değişimler sonucu yerel veya genel olarak iklim koşullarının değişmesi. (gün)
Küstüm otu: Sarsıntı durumunda yapraklarını kapatabilen bir bitki çeşidi. (bit)
Kütikula tabakası: Yaprağın üst epidermis tabakası tarafından salgılanan ve su kaybını azaltan mumsu tabaka. (bit)
Kütin: Kütikula tabakasını oluşturan mumsu madde. (bit)
Laktaz: Laktoz molekülünü sindirebilen enzim. (sind)
Laktik asit: Bazı bakteri türleri ve çizgili kaslarda, fermantasyon tepkimeleri sonucu oluşan molekül. (hsol)
Laktik asit fermantasyonu: Sonucunda laktik asit molekülü meydana gelen fermantasyon tepkimeleri. (hsol)
Laktoz: Bir glikoz ve bir galaktoz molekülünün biyokimyasal tepkimeler ile birleşmesi sonucu oluşan disakkarit çeşidi. (sind)
Lakün: Kemik hücrelerinin yerleşim gösterdiği boşluklar. (isk)
Larenjit: Gırtlak bölgesinin tahriş olması sonucu meydana gelen hastalık. (sol)
Larva: Bazı hayvansal canlı çeşitlerinin yumurtalarından oluşan erginlik dönemi öncesi form. (sın)
Lateral simetri: Yatay simetri. (sın)
Lenf: Akkan. Vücutta dolaşan renksiz sıvı. (dol)
Lenf damarı: Lenf sıvısının içerisinde dolaştığı damar. (dol)
Lenf dolaşımı: Lenf sıvısı, damarı ve düğümlerini içeren dolaşım sistemi. (dol)
Lenf düğümü: Lenf sıvısının üretildiği ve depolanabildiği yapılar. (dol)
Lenf toplardamarı: Lenf sıvısının dolaşımını sağlayan damarlar. (dol)
Lenfosit: Lenf sisteminde üretilen ve etki gösteren akyuvar çeşidi. (dol)
Lentisel: Kovucuk. Bitki gövde ve dallarında bulunan, gaz alışverişinde etkili gözenekler. (bit)
Levha kollenkiması: Odunsu bitkilerin gövdelerinde yüzey oluşturan kollenkima çeşidi. (bit)
Leydig hücreleri: Seminifer tüpçüklerde testosteron salgılayan hücreler. (end)
LH: Luteinleştirici hormon. (end)
Lignin: Bitkiye odunsu yapısını veren hücre çeperi oluşumu. (bit)
Liken: Alg ve mantarın bir arada olduğu sıkı mutualist yaşam şekli. (kom)
Likopen: Bitkilere kırmızı renk veren pigment. (hüc)
Linnaeus sınıflandırması: Taksonomi. Türden aleme sıralanmış sınıflandırma sistemi. (sın)
Lipaz: Yağların kimyasal sindiriminde etkili olan pankreas enzimi. (sind)
Lipit: Yağ. (bes)
Lipoprotein: Yağ ve protein birleşmesi sonucu oluşan molekül. (bes)
Lizozim: Tükrük ve göz yaşında bulunan, koruyucu özelliğe sahip enzim. (sind)
Lizozom: Hücre içi sindirimde görev alan tek zarlı organel. (hüc)
Logaritmik artış evresi: Popülasyonun birey sayısı değişimi sürecinde çok hızlı artış görülen aşaması. (pop)
Lokus: Kromozomlar üzerindeki gen bölgeleri. (kal)
Lökoplast: Bitkilerde madde depolama görevini yerine getiren, pigmente sahip olmayan organel. (hüc)
Lökosit: Akyuvar. (dol)
Lösemi: Akyuvar hücrelerinin normalden fazla çoğalması sonucu ortaya çıkan kanser türü. (dol)
M kontrol noktası: Metafazda iğ ipliklerinin tüm kromozomlara tutunup tutunmadığının kontrol edildiği nokta. (mit, may)
Madde döngüsü: Ekosistemde maddelerin devir daimi. (eko)
Makro element: Bitkilerin birincil derecede ihtiyaç duyduğu elementler. (bit)
Makrofaj: Hücreler arası ortamda bulunan, zararlı olabilecek maddeleri fagosite edebilen savunma hücresi. (dol)
Makroklima: Makroiklim. Benzer iklim şartlarına sahip kuşaklar. (eko)
Malpighi tabakası: Epidermisin (üst deri) canlı tabakası. (duy)
Malpigi cisimciği: Glomerulus ve bowman kapsülünün birlikte oluşturduğu yapı. (üri)
Malpigi piramitleri: Böbreğin öz bölgesinde bulunan piramit şekilli yapılar. (üri)
Maltaz: Maltoz molekülünü sindiren enzim. (sind)
Malthus hipotezi: Popülasyonların sabit oranda büyüdüğünü ileri süren teori. (pop)
Maltoz: İki glikoz molekülünden oluşan disakkarit. (sind)
Mantar: Fungi. Bitki ve hayvanlar arasındaki canlıları içeren alem. (sın)
Mantar doku: Epidermis veya epidermis altı tabakaların sonradan bölünme özelliği kazanması sonucu oluşan doku. (bit)
Mantar kambiyumu: Çok yıllık odunsu bitkilerin gövde ve dallarını kaplayan koruyucu tabaka. (bit)
Margarin: Doğal olmayan yöntemlerle katılaştırılmış bitkisel yağ. (bes)
Mast hücresi: Bağışıklık sisteminde görev alan hücre çeşidi. (dol)
Matriks: Mitokondri iç zarının çevrelediği sıvı ortam. (hsol)
Matriks sıvısı: Mitokondri iç zarı içerisindeki sıvı. (hsol)
Mavi su ayak izi: Bir yıl içerisinde bir kişinin harcadığı içilebilir su miktarı. (gün)
Mayalanma: Fermantasyon. (hsol)
Mayoz: Üreme hücresi oluşumunu sağlayan iki aşamalı bölünme çeşidi. (may)
Medulla: Öz bölge. (üri)
Medüz: Tomurcuklanma yolu ile hidradan oluşan canlı formu. (sın)
Megaspor: Megaspor ana hücresinin mayoz bölünme geçirmesi sonucu oluşan haploit hücre. (bit)
Megaspor ana hücresi: Çiçek ovaryumunda bulunan diploit yapılı hücre. (bit)
Meissner cisimciği: Dokunma uyarısına hassas deri reseptörü. (duy)
Mekanoreseptör: Mekanik uyarılara karşı hassas almaçlar. (duy)
Melanin pigmenti: Deriye renk veren pigment. (duy)
Melanosit: Melanin pigmentini üreten hücreler. (duy)
Melez: Aynı karaktere ait özelliklerden aynı anda birden fazlasına sahip olmak. (kal)
Memeli: Yavrularını sütle besleyen omurgalı sınıfı. (sın)
Menenjit: Beyin ve omuriliği saran zarlardaki iltihaplanma sonucu ortaya çıkan hastalık. (sin)
Meninges: Beyin ile kafatası arasında bulunan zar oluşumları. (sin)
Menisküs yırtığı: Diz ekleminde bulunan menisküs kıkırdağının zarar görmesi. (isk)
Menopoz: Genelde ellili yaşlardan sonra dişilerin yumurta üretememesi. (üre)
Menstrual döngü: Yumurta hücresinin döllenme yeteneği kazandığı ve folikülden döllenme kanalına atıldığı süreç. (üre)
Menstrüasyon: Döllenme kanalındaki yumurtanın belirli günler arasında döllenmemesi sonucu meydana gelen bozulma süreci. (üre)
Mera: Küçük ve büyükbaş hayvanların otlayabileceği alanlar. (gün)
Mercan: Kabuklular takımının çeşitli türlerine sahip üyesi. (sın)
Meristem doku: Bitkide, bölünme yeteneğine sahip doku. (bit)
Merkel diskleri: Dokunma uyarısına hassas deri reseptörü. (duy)
Merkezi silindir: Kök merkezinde iletim demetlerinin bulunduğu bölüm. (bit)
Mesajcı RNA: DNA’dan aldığı şifreyi ribozoma ileten RNA çeşidi. (nük)
Mesane: İdrar kesesi. (üri)
Metabolik su: Yağların vücutta kullanılması sonucu açığa çıkan su. (bes)
Metabolizma: Canlıda meydana gelen yapım ve yıkım olaylarının tümü. (ort)
Metafaz: Kromozomların dizilim gösterdiği hücre bölünmesi aşaması. (mit, may)
Metafaz plağı: Kromozomların ekvatoral düzlemde dizilmesi sonucu oluşan görüntü. (mit, may)
Metamorfoz: Başkalaşım. (sın)
Metastaz: Kanser etkeninin vücutta ilk oluştuğu yerden vücudun farklı yerlerine yayılması. (mit)
Metiyonin: AUG. Protein sentezinin başlamasını sağlayan kodon. (pro)
Meyve: Kapalı tohumlu bitkilerde tohumu koruyan farklı renk ve tatta oluşan yapı. (bit)
Mezofil tabakası: Yaprağın üst ve alt epidermis tabakası arasında kalan bölümü. (bit)
Mide: Yemek borusu ve on iki parmak bağırsağı arasında kalan vücudun en büyük iç boşluğu. (sind)
Mide öz suyu: Mide duvarından salgılanan ve içeriğinde H, Cl ve pepsinojen bulunan sıvı. (sind)
Mide ülseri: Mide iç duvarında, bir tür bakterinin sebep olduğu yaralarla kendini gösteren hastalık. (sind)
Mikoriza: Bitki köklerine tutunarak bitki ile mutualist yaşayan mantarların meydana getirdiği oluşumlar. (eko)
Mikro element: Bitkilerin ikincil derecede ihtiyaç duyduğu elementler. (bit)
Mikrobiyoloji: Mikroskobik canlıların incelendiği, biyolojinin bir atl bilimi.
Mikrocisimcik: Peroksizom. (hüc)
Mikroenjeksiyon yöntemi: Özel cihazlarla spermin yumurtaya yerleştirilmesi. (üre)
Mikrofibril: Selüloz yapılı hücre duvarını oluşturan iplikçikler. (hüc)
Mikrofilament: En ince yapıya sahip hücre iskeleti çeşidi. (hüc)
Mikrohabitat: Çok küçük alanı kapsayan yaşam alanı. (eko)
Mikroklima: İklim koşullarının minimum düzeyde değişmesine bağlı olarak meydana gelen sınırlı iklimsel değişimler. (eko)
Mikroorganizma: Mikroskobik büyüklükteki canlılar.
Mikropil: Bitki sperm hücresinin embriyo kesesine giriş yaptığı açıklık. (bit)
Mikrosefali: Bir tür virüsten kaynaklanan, kafatasının fetüs döneminde yeterli düzeyde gelişememesi. (üre)
Mikrospor: Mikrospor ana hücresinin mayoz bölünme geçirmesi sonucu oluşan haploit hücre. (bit)
Mikrospor ana hücresi: Polen kesesinde, mayoz geçirdiğinde mikrospora dönüşen diploit hücre. (bit)
Mikrotübül: Tüp yapılı, en geniş çapa sahip hücre iskeleti çeşidi. (hüc)
Mikrovillus: İnce bağırsak iç yüzeyindeki villusları saran silindirik epitel tabakası. (sind)
Miksodema: Kortizol hormonu eksikliğine bağlı olarak gelişen hastalık. (end)
Mimikri: Canlıların, doğada kamufle olabilmek için başka canlıları taklit etmesi. (çev)
Mineral: İnorganik yapılı, kristal veya suda çözünmüş element veya moleküller. (bes)
Minimum kuralı: Bitki gelişimini etkileyen faktörlerden en düşük seviyeli olan ve bitki gelişimini sınırlayan etmen. (bit)
Miselyum: Mantarların toprak altı bölümü. (sın)
Mitokondri: Ökaryotik hücrelerde, oksijenli solunum tepkimelerinin büyük bir bölümünün gerçekleştiği çift zarlı organel. (hüc)
Mitotik evre: Çekirdek bölünmesinin gerçekleştiği evreler bütünü. (mit)
Mitoz: Aynı kalıtsal yapıya sahip iki hücrenin oluştuğu hücre bölünmesi. (mit)
Miyofibril: Kasların kasılmasını sağlayan ipliksi yapılar. (kas)
Miyoglobin: Çizgili kasların yapısında bulunan, kırmızı renk pigmentine sahip protein molekülü. (kas)
Miyokart: Kalbin kas ve koroner damarlardan oluşan orta tabakası. (dol)
Miyom: Rahim kaslarında rastlanan zararlı oluşumlar. (üre)
Miyopi: Uzaktaki cisimlerin net görülememesine sebebiyet veren göz kusuru. (duy)
Model organizma: Biyoteknolojik çalışmalarda kullanılması uygun olan canlılar. (biy)
Modifikasyon: Çevre etkisi ile genlerde meydana gelen ve kalıtsal olmayan işleyiş değişimleri. (çev)
Moleküler azot: İki azot atomundan oluşan molekül. (eko)
Moleküler biyoloji: Canlıları moleküler düzeyde inceleyen biyolojinin alt bilim dalı.
Monohibrit: Tek karakter üzerine yapılan çaprazlama. (kal)
Monoik çiçek: Tek evcikli çiçek. (bit)
Monomer: Besinlerin sindirime uğramayan en küçük yapıtaşları. (bes)
Monosakkarit: Bir monomerden oluşan karbonhidratlar. (bes)
Mor ışık dalga boyu: Görülebilen ışık aralığında dalga boyu en az olan renk. (fot)
Morfoloji: Canlıların dış görünüşünü inceleyen bilim dalı.
Motor nöronlar: Aldığı uyarıları tepki organına ileten nöron çeşidi. (sin)
MR: Manyetik rezonans.
MS: Multipl skleroz. Beyin ve omurilik fonksiyonlarını baskılayan otoimmün hastalık. (sin)
MSH: Melanosit uyarıcı hormon. Melanin pigmenti üreten hücreleri uyaran hormon. (end)
Mukoza: Mukus üreten tabaka. (sind)
Mukus: Mukoza tabakası hücrelerindeki goblet hücrelerinin ürettiği kaygan ve yapışkan sıvı. (sol)
Multipl skleroz: MS (sin)
Mutajen: Mutasyona sebebiyet veren unsur. (kal)
Mutant: Mutasyona uğramış organizma. (kal)
Mutasyon: İç veya dış etkenlere bağlı olarak DNA’da bulunan genlerde meydana gelen ve olumsuz sonuçlara sebebiyet veren bozulmalar. (kal)
Mutualizm: İki canlının karşılıklı olarak birbirlerine yarar sağladıkları birliktelik. (kom)
Nabız: Sol karıncıkta uygulanan basıncın atardamar yüzeyine etki etmesi. (dol)
NAD: Nikotin adenin dinükleotit. Hücresel solunum tepkimelerinde kendine hidrojen atomu bağlayarak indirgenen koenzim. (hsol)
NADH: Hidrojen bağlanması sonucu indirgenmiş NAD molekülü. (hsol)
NADPH: Fotosentez tepkimelerinde NADP molekülüne hidrojen bağlanması sonucu oluşan molekül. (fot)
NADP: Fotosentez tepkimelerinde kendine hidrojen atomu bağlayarak indirgenen molekül. (fot)
Nasırlı cisim: Beyin iki yarım küresini birbirine bağlayan bölümlerden birisi. (sin)
Nasti: Irganım. Uyaranın yönü önemli olmaksızın bitkinin bu uyarana tepki vermesi. (bit)
Nefron: Böbreklerde çok sayıda bulunan kan süzücü birimler. (üri)
Negatif artış evresi: Popülasyondaki birey sayısının artış hızının azaldığı aşama. (pop)
Negatif tropizma: Bitkinin uyarana zıt tepki verdiği tropizma çeşidi. (bit)
Nicel gözlem: Sayısal verilere dayalı gözlem. (bil)
Nikotinamid adenin dinükleotit: NAD. (hsol)
Nişasta: Bitkisel hücrelerin depo polisakkariti. (bes)
Nitel gözlem: Sayısal verilere dayalı olmayan gözlem. (bil)
Nitrat: HNO3 (eko)
Nitrifikasyon: Amonyağın oksitlenmesi sonucu nitrit ve nitrata dönüşmesi. (eko)
Nitrit: HNO2 (eko)
Nitrobakter: Nitriti nitrata dönüştüren bakteri. (eko)
Nitrosomonas: Amonyağı nitrite dönüştüren bakteri. (eko)
Nitröz asit: HNO2 (eko)
Nodül: Azot bağlayıcı bakterilerin bitki köklerinde oluşturduğu yumrular. (eko)
Nodyum: Bitki dal ve gövdelerinde oluşan tomurcuklar. (eko)
Nöradrenalin: Nöroepinefrin. Böbrek üstü bezleri öz bölgesinden salgılanan hormon. (end)
Nöroglia: Miyelin üretimi yapan sinir hücresi oluşumları. (sin)
Nörotoksin: Sinir sisteminin etkin şekilde çalışmasını önleyen zehir. (sin)
Nörotransmitter: Nöronlar ararı (sinaps) madde iletimini sağlayan kimyasal maddeler. (sin)
Nötr bitkiler: Çiçeklenmesi, gün ışık alma süresine bağlı olmayan bitkiler. (bit)
Nükleik asitler: Yönetici moleküller. DNA ve RNA molekülleri. (nük)
Nüklein: Bakterileri etkisiz hale getiren madde. (sın)
Nükleotidaz: Nükleotid sindiren enzim. (sind)
Nükleotit: Nükleik asit zincirlerini oluşturan moleküller. (nük)
Nükleozit: Azotlu organik baz ve pentoz şekerinden oluşan molekül. (nük)
Obezite: Kilo – boy endeksi ideal değerlerin çok üzerinde olan bireyler. (sind)
Odun borusu: Ksilem. Damarlı bitkilerde su ve mineral taşınmasını sağlayan kanalllar. (bit)
Odun demetleri: Ksilemlerden oluşan yapı. (bit)
Odunsu bitki: Sert gövde yapısına sahip çok yıllık bitki. (bit)
Oksidasyon: Yükseltgenme. Bir atom veya molekülün elektron kaybetmesi. (hsol)
Oksidatif fosforilasyon: Oksijenli solunumun ETS basamağında ATP üretimi. (ene)
Oksihemoglobin: HbO2. Oksijen bağlanmış hemoglobin. (sol)
Oksijenli solunum: Oksijen kullanılarak ATP üretilen tepkimeler bütünü. (hsol)
Oksijensiz solunum: Oksijen kullanılmadan ATP üretilen tepkimeler bütünü. (hsol)
Oksin: Bitkisel hücrelerin bölünmesini teşvik eden hormon. (bit)
Oksitlenme: Yükseltgenme. Bir atom veya molekülün elektron kaybetmesi. (fot)
Oksitosin: Hipofiz bezi arka lobundan salgılanan dişilere özel hormon. (end)
Omega-3: Doymamış yağ asidi ceşidi. (bes)
Omnivor: Hem otçul hem de etçil beslenen canlılar. (eko)
Omurga: Omurgalı canlılarda, içinden sinir kordonu geçen ve sırt kısmında bulunan iskelet oluşumu. (sın)
Omurgalı: Kemik yada kıkırdak yapılı iç iskelete sahip hayvanların dahil olduğu şube. (sın)
Omurilik: Omurlar içerisinde ilerleyen sinir kordonu. (sin)
Omurilik soğanı: Omurilik ile pons arasında bulunan merkezi sinir sistemi organı. (sin)
Onikiparmak bağırsağı: İnce bağırsağın ilk bölümü. (sind)
Oogenez: Yumurta hücresinin oluştuğu hücre bölünmesi. (üre)
Oogonium: Oogenez geçirecek haploit hücre. (üre)
Optik kiyazma: Her iki gözden beyin görme merkezine giden optik sinirlerin çakıştığı nokta. (duy)
Optimum: En uygun, en verimli.
Optimum sıcaklık: En uygun sıcaklık. (bes)
Orak hücre anemisi: Hemoglobin molekülü bozukluğu nedeni ile orak biçimini almış alyuvar oluşumu ve hastalığı. (dol)
Organ: Benzer iş gören dokuların bir araya gelmesi sonucu oluşan işlevsel yapı. (ort)
Organel: Hücre içi faaliyetlerin gerçekleşmesinde görev alan zarlı veya zarsız yapılar. (hüc)
Organik: Yapısında hidrojen, oksijen ve karbon atomu veya atomları bulunan moleküller. (bes)
Organik baz: Nükleik asitlerin yapısında bulunan azotlu molekül. (nük)
Organizma: Organize olmuş varlık. (ort)
Orta beyin: Vücutta çeşitli görevleri yerine getiren beyin merkezi. (sin)
Orta kulak: Çekiç, örs ve üzengi kemiklerinin bulunduğu kulak bölümü. (duy)
Orta lamel: Çeperli hücrelerin sitokinez aşamasında oluşturdukları tabaka. (mit, may)
Osein: Kemik hücreleri arası dolgu maddesi. (isk)
Osmotik basınç: Suyun, yoğunluğun az olduğu ortamdan çok olduğu ortama geçme isteği. (alver)
Osmoz: Suyun, yoğunluğun az olduğu ortamdan çok olduğu ortama geçişi. (alver)
Osteomalazi: Mineral eksikliğine bağlı olarak kemik yapısının bozuluma uğraması. (isk)
Osteoporoz: Kemik protein yapısının bozuluma uğraması ile ortaya çıkan kemik erimesi hastalığı. (isk)
Osteosit: Kemik hücresi. (isk)
Otçul: Bitkisel kaynaklı beslenen canlılar. (eko)
Otobiyolojik temizleme: Kirliliğin, ortamda bulunan canlılarca temizlenmesi. (gün)
Otoimmün: Bazı savunma unsurlarının, bulunduğu organizmayı antijenik bir yapı olarak algılaması. (dol)
Otolit: İç kulakta bulunan kesecik ve tulumcukların içerisindeki denge taşları. (duy)
Otoliz: Hücrenin kendi kendini sindirmesi. (hüc)
Otonom sinir sistemi: İstem dışı uyarı ve tepkilerle çalışan sinir sistemi bölümü. (sin)
Ototrof: Kendi besinini kendisi üretebilen canlılar. (eko)
Otozom: Vücut kromozomu. (kal)
Ovaryum: Yumurtalık. İçerisinde yumurta hücresi oluşan organ. (üre)
Ovulasyon: Olgunlaşmış folikülün yumurtalıktan döllenme kanalına atılması. (üre)
Oynamaz eklem: Hareket yeteneği olmayan eklem çeşidi. (isk)
Oynar eklemler: Hareket yeteneği en fazla olan eklem çeşidi. (isk)
Ozon kirliliği: Atmosferdeki ozon oranının ideal değerlerin üzerinde olması. (gün)
Ozon tabakası: Atmosferin üst tabakalarında bulunan gaz (O3) tabakası. (gün)
Öd kesesi: Safra kesesi. İçerisinde safra sıvısını barındıran kese. (sind)
Ödem: Doku sıvısı birikimi ile ortaya çıkan şişlik. (dol)
Ökaryot: Çekirdek ve zarlı organellere sahip hücre. (hüc)
Ön Beyin: Uç ve ara beyinden oluşan beyin bölümü. (sin)
Ön boynuz: Ön kökün omuriliğin boz maddesine giriş yaptığı bölüm. (sin)
Ön kök: Duyu nöronunun omuriliğe giriş yaptığı bölüm. (sin)
Ön oda: Kornea ve iris arasında kalan göz bölümü. (duy)
Örs: Orta kulaktaki üç kemikten ortada bulunanı. (duy)
Örtü doku: Bitkilerde çeşitli organların yüzeyini kaplayan ve çeşitli yapı ve görevde olabilen doku. (bit)
Örtü epiteli: Vücut doku ve organlarının yüzeyini kaplayan epitel doku. (duy)
Örümceksi zar: Beyin meninges zarlarının ortada konumlanmış olanı. (sin)
Östaki borusu: Orta kulaktan yutağa açılan kanal. (duy)
Östrojen: Dişi üreme sisteminden salgılanan hormon. (end)
Ötrofikasyon: Su ekosistemlerinde aşırı organik madde birikimi sonucu ortaya çıkan durum. (eko)
Özellik: Karakterleri oluşturan unsurlardan her biri. (kal)
Özgül bağışıklık: Vücuda giren antijenik yapıya özel olarak oluşturulan bağışıklık. (dol)
Özgül ısı: Öz ısı. Maddenin bir gramının sıcaklığını bir derece arttırmak için gereken ısı enerjisi miktarı. (bes)
Özgül olmayan bağışıklık: Vücuda giren antijenik yapının türü ve çeşidine bakılmaksızın oluşturulan bağışıklık. (dol)
Özümleme parankiması: Yapısında bulunan kloroplastlar sayesinde fotosentez yapabilen parankima çeşidi. (bit)
Pacini: Alt deride, basınç hissinin oluşmasında görev alan almaç. (duy)
Paleontoloji: Tarihte yaşamış canlı türlerinin fosillerini inceleyen bilim dalı.
Palizat parankiması: Yaprak mezofilinin üst bölümlerinde bulunan ve fotosentez yapabilen parankima çeşidi. (bit)
Pamukçuk: Bir mantar türünün sebep olduğu ağız içi iltihaplanması. (sind)
Pankreas: Enzim ve hormon üreterek bunları salgılayabilen karma bez. (sind)
Papilla: Dil üzerindeki tat tomurcuklarının içerisinde bulunan ve yapısında tat sinirlerini bulunduran oluşumlar. (duy)
Paralel damarlanma: Otsu bitkilerin yapraklarında görülen damarlanma şekli. (bit)
Paramesyum: Sahip olduğu siller sayesinde bulunduğu su ortamında hareket edebilen ökaryotik tek hücreli. (sın)
Parankima: Bitkilerde çeşitli görevleri yerine getirebilen temel doku çeşidi. (bit)
Parathormon: Paratiroit bezinden salgılanan ve kan kalsiyum değeri üzerinde etkili olan hormon. (end)
Paratiroit: Tiroit bezine gömülü olarak bulunan dört parçalı endokrin bez. (end)
Parazit: Birlikte yaşadığı organizmaya zarar veren canlı. (kom)
Parazitizm: Bir tarafın zarar, diğer tarafın yarar gördüğü yaşama birlikteliği. (kom)
Parazitoit: Zararlı böceklerle beslenen canlı türü. (kom)
Parental döl: Parental kuşak. Erkek ve dişi bireyden oluşan nesil. (kal)
Parkinson: Beyin boz maddesinde görülen bozulmalarla ortaya çıkan hastalık. (sin)
Partenogenez: Eşeyli üreyebilen canlılarda, döllenme faaliyeti olmaksızın yeni bir bireyin oluşması. (mit)
Pasif bağışıklık: Sonucunda antikor oluşturulmayan bağışıklık. (dol)
Pastörizasyon: Gıdaların belli bir dereceye kadar ısıtılıp aniden soğutulması işlemi. (bes)
Patojen: Hastalığa sebebiyet veren herhangi bir unsur. (dol)
PCR: Polimeraz chain reaction. Polimeraz zincir reaksiyonu. (biy)
Pek doku: Kollenkima. (bit)
Peke sarnıcı: Göğüs ve karın bölgesi arasında konumlanmış, lenf sisteminin en büyük düğümü. (dol)
Pelikula: Bazı protista türlerinde rastlanan koruyucu amaçlı hücre zarı oluşumları. (sın)
Pellegra: B vitamini eksikliği ile ortaya çıkan hastalık. (bes)
Penis: Erkek üreme organı. (üre)
Pentoz: Beş karbonlu karbonhidrat monosakkariti. (bes)
Pepsinojen: Mide duvarından salgılanan inaktif enzim. (sind)
Peptidoglikan: Bakteri hücre duvarının yapısını oluşturan molekül. (sın)
Peptit bağı: İki aminoasit molekülü arasında oluşan bağ. (bes)
Pepton: Birkaç aminoasitten oluşan molekül. (sind)
Periderm: Yaşlı veya ölü hücrelerden oluşan bitkisel örtü doku çeşidi. (bit)
Perikart: Kalbin dışını saran iki tabakalı zar. (dol)
Periost: Kemiklerin dış kısmını saran canlı tabaka. (isk)
Perisikl: Kaspari şeridi ve ksilem arasında bulanan bitkisel tabaka. (bit)
Peristaltik hareket: Maddelerin, içerisinde bulundukları ortamda ilerlemelerini sağlayan dalgalı hareket. (sind)
Periton: Karın ve göğüs boşluğu arasındaki zar tabaka. (sol)
Peroksizom: Hücrelerde oluşan hidrojen peroksiti su ve oksijene ayrıştıran organel. (hüc)
Pestisit: Tarımsal faaliyetlerde zararlı organizmalara karşı kullanılan kimyasallar. (gün)
PGAL: Fosfogliser aldehit. Fotosentezin ışıktan bağımsız tepkimelerinde üretilen organik besinin öncül maddesi. (hsol)
Pıhtı: Pıhtılaşma sonucu oluşan kan pulcuğu topaklanması. (dol)
Pıhtılaşma: Kanın damar dışına çıkması durumunda yapısında bulunan fibrinojenin fibrine dönüşmesi. (dol)
Pigment: Renk veren madde.
Pilor: Midenin ince bağırsağa açılan bölümü. (sind)
Pilus: Bakteri konjugasyonunda iki bakteri arasında geçici olarak oluşan bağlantı. (sın)
Pirimidin: Timin, sitozin ve urasil bazları. (nük)
Pirojen: Vücut ısısının artmasına sebep olan madde. (dol)
Pirüvat: Pirüvik asit. Glikoliz tepkimesi sonucu oluşan üç karbonlu molekül. (hsol)
Pityalin: Tükrük amilazı. Tükrük sıvısında bulunan, nişasta ve glikojen sindiriminde etkili enzim. (sind)
Planarya: Yassı solucan türü. (sın)
Plasenta: Fetüs döneminde anne ile fetüs arasındaki madde alış verişini denetleyen yapı. (üre)
Plastit: Kloroplast, kromoplast ve lökoplast. Yaygın olarak bitkilerde bulunan ve çeşitli görevleri yerine getirebilen organeller. (hüc)
Plazma: İçerisinde organik ve inorganik madde bulundurabilen sıvı ortam. (dol)
Plazma hücreleri: Enfeksiyonlara karşı antikor üreten savunmanın ikinci hattı hücreleri. (dol)
Plazma proteinleri: Albümin, globülin. Kanın sıvı kısmında bulunan ve kan ozmotik basıncını ayarlayan proteinler. (dol)
Plazmid: Prokaryotik hücre halkasal DNA’sı. (sın)
Plazmodyum: Sıtma hastalığına sebep olan bir protista türü. (sın)
Plazmoliz: Kendinden daha yoğun ortamdaki hücrenin su kaybetmesi. (alver)
Plevra: Akciğerleri saran zar tabaka. (sol)
Pnömoni: Verem. Bakteri kaynaklı akciğer hastalığı. (sol)
Polar çekirdek: Embriyo kesesinin orta bölümünde konumlanan bir çift hücre. (bit)
Polen: Polen kesesinde oluşan ve tozlaşmada dişicik tepesine yapışan oluşum. (bit)
Polimer: Aynı yapıdaki çok sayıda monomerin oluşturduğu zincir. (bes)
Polimeraz zincir reaksiyonu: PCR. (biy)
Polimerizasyon: Çok sayıda monomerin birleşerek uzun bir zincir oluşturması. (bes)
Polimerleşme: Sonucunda polimer oluşan tepkimeler. (bes)
Polinükleotit: Nükleotit zinciri. (nük)
Polip: Özellikle kalın bağırsak iç duvarında rastlanan çıkıntılı oluşumlar. (sind)
Polipeptit: Çok sayıda aminoasitten oluşan polimer zincir. (bes)
Poliploidi: İkiden daha fazla kromozom takımına sahip organizma. (biy)
Poliribozom: İki veya daha fazla ribozom organelinin yan yana dizilmesi ile oluşan yapı. (pro)
Polisakkarit: Nişasta, glikojen. İkiden fazla glikoz molekülünün oluşturduğu polimer zincir. (bes)
Polizom: Poliribozom kavramının kısaltılmış yazımı. (pro)
Pompe hastalığı: Glikojenin hücre içinde sindirilememesine sebep olan kalıtsal hastalık. (kal)
Pons: Varol köprüsü. Beyin, beyincik ve omurilik soğanı arasındaki merkezi sinir sistemi organı. (sin)
Popülasyon: Tek türden oluşmuş canlı topluluğu. (pop)
Popülasyon dağılımı: Popülayonu oluşturan bireylerin doğadaki yayılımı. (pop)
Popülasyon ekolojisi: Popülayonların özelliklerini inceleyen ekoloji dalı. (pop)
Popülasyon dinamikleri: Poplülsyondaki değişimlerin üzerinde etkili olan unsurlar. (pop)
Potansiyel enerji: Durgun enerji.
Pozitif artış evresi: Popülayondaki birey sayısının artış hızının artması. (pop)
Pozitif tropizma: Bitkilerin farklı bölümlerinin uyarana doğru gösterdiği hareket tepkisi. (bit)
Presbitlik: Göz uyumunun ideal bir şekilde sağlanamaması. (duy)
Primer meristem: Birincil meristem. Bitkilerin boyuna uzamasını sağlayan meristem çeşidi. (bit)
PRL: Prolaktin, LTH. Hipofiz bezi ön lobundan salgılanan, dişilere özgü hormon. (end)
Profaz: Mitotik evrenin ilk basamağı. (mit, may)
Progesteron: Dişi üreme sisteminden salgılanan hormon. (end)
Prokaryot: Çekirdek ve zarlı organellere sahip olamayan ilkel hücre. (hüc)
Proksimal tüp: Nefronda, bowman kapsülü ile henle kulpu arasındaki bölüm. (üri)
Prostat bezi: Erkek üreme sisteminde, idrar kesesi çıkışında bulunan bez. (üre)
Proteaz: Proteinlerin sindiriminde etkili olan enzimler. (sind)
Protein: Aminoasit zincirinin (polipeptit) işlev kazanmış formu. (bes)
Protein sentezi: Tüm hücrelerde gözlenen protein üretim mekanizması.(pro)
Proteinaz: Proteinlerin sindiriminde etkili olan enzimler. (sind)
Protista: Tek hücreli ökaryotik canlı alemi. (sın)
Protrombin: Kan pıhtılaşma mekanizmasında rol alan molekül. (dol)
Provitamin: Vitamini öncülü. (bes)
Pul: Balık ve sürüngenlerde rastlanan oluşumlar. (sın)
Pulpa: Dişin canlı olan öz bölgesi. (sind)
Punnett karesi: Çaprazlama işlemlerinde kullanılan tablo yöntemi. (kal)
Pürin: Adenin ve guanin bazları. (nük)
Radikal grup: Aminoasitlerin değişkenlik gösteren bölümü. (bes)
Radyasyon: Işınım. Elektromanyetik dalgaların yayılım göstermesi.
Radyoaktif kirlilik: Radyasyondan kaynaklanan kirlilik. (gün)
Radyoterapi: Farklı dalga boyundaki ışınlarla uygulanan kanser tedavisi.
Rahim: Döl yatağı, uterus. Fetüsün gelişim gösterdiği ortam. (üre)
Rahim ağzı: Serviks. Döl yatağının giriş bölümü. (üre)
Rastgele dağılım: Popülasyondaki bireylerin farklı yoğunlukta dağılım göstermesi. (pop)
Raşitizm: D vitamini eksikliğine bağlı olarak gelişen kemik gelişim bozukluğu.(bes)
Refleks: İstem dışı verilen tepkiler. (sin)
Refleks yayı: Uyarının alınmasından refleks tepkisinin verilmesine kadar katedilen yol. (sin)
Reflü: Mide girişindeki büzgen kasların görevini tam yerine getirmemesi sonucu mide içeriğinin yemek borusuna ulaşması. (sind)
Rejenerasyon: Yenilenme. (mit)
Rekabet: Tür içi veya türler arası görülebilen, kazanmaya yönelik ilişki. (kom)
Rekabette elenme prensibi: Rekabete giren canlının yenik ayrılması. (kom)
Rekombinant DNA: Nükleotit veya gen dizilişi değişmiş DNA. (biy)
Rekombinasyon: DNA nükleotit veya gen diziliminin doğal veya yapay yollarla değişmesi. (biy)
Rektum: Kalın bağırsağın son bölümü. (sind)
Renatürasyon: Denatüre olmuş bir proteinin natüre halini geri kazanması. (bes)
Renk körlüğü: Kalıtsal nedenlerden kaynaklanan, kişinin renkleri algılayamama durumu. (kal)
Renkli dobler ultrasonu: Ultrasonik görüntüleme yöntemi.(üre)
Replikasyon: Eşlenme. (nük)
Replikasyon çatalı: DNA replikasyonu sırasında DNA çift zincirinin açıldığı durumda aldığı şekil. (nük)
Replikasyon orjini: DNA replikasyonunda, eşlenmenin başladığı bölge. (nük)
Reseptör: Almaç. Çeşitli uyarıları algılayabilen yapı. (duy)
Resesif: Çekinik. Karakteri belirleyen genlerden eğer varsa çekinik olanı. (kal)
Resif: Sıcak ve sığ deniz bölgelerinde görülen, içerisinde canlıların barındığı kaya oluşumları.
Retina: Ağ tabaka. Gözün ışık ışınlarını algılayabilen iç tabakası. (duy)
RF: Releasing factor. Salgılatıcı faktör. Hipotalamus tarafından hipofiz bezlerinin hormon salgılamasını uyaran etmen. (end)
Rh faktörü: Kan gruplarını belirlemede kullanılan bir unsur. (dol)
Ribonükleikasit: RNA. Protein sentezinde görev alan tek nükleotit zincirli nükleik asit. (nük)
Ribozom: Protein sentezinde görev alan zarsız organel. (hüc)
Ribozomal RNA: Ribozom organeli yapısında bulunan RNA çeşidi. (nük)
Rizom: Basit kök ve gövde oluşturabilen bitkisel yapı. (mit)
RNA: Ribonükleik asit. Protein sentezinde görev alan tek nükleotit zincirli nükleik asit. (nük)
RNA polimeraz: RNA nükleotit zincirinin oluşturulmasında görev alan enzim. (nük)
RNAaz: RNA nükleotit zincirini parçalara ayıran enzim. (nük)
Rodopsin: Gözün ağ tabakasında bulunan ve az ışıkta görebilmeyi sağlayan molekül. (duy)
Rolando yarığı: Beyin yarım kürelerini enine ayıran yarık. (sin)
S tipi büyüme: Pozitif ve negatif artışın görüldüğü büyüme tipi .(pop)
Saçak kök: Genelde tek çenekli bitkilerin sahip olduğu kök tipi. (bit)
Safra kesesi: İçerisine safra sıvısını toplayan, karaciğerin alt kısmındaki kese. (sind)
Safra pigmenti: Billurubin. Safraya sarımsı rengi veren yapı. (sind)
Sağ karıncık: Kalpteki kirli kanı akciğere gönderen odacık. (dol)
Sağ köprücük altı toplardamar: Alt ve üst ana toplar damarın birleştiği damar. (dol)
Sağ kulakçık: Vücuttan kalbe gelen kirli kanı sağ karıncığa gönderen odacık. (dol)
Sakkaroz: Sükroz. Glikoz ve fruktoz moleküllerinin birleşimi sonucu oluşan disakkarit. (bes)
Salgı epiteli: Salgılama yapabilen epitel çeşidi. (duy)
Salgılama: Nefron kanalını saran toplardamar kılcallarından bazı maddelerin nefron kanalına gönderilmesi. (üri)
Salyangoz: Kohlea. İç kulakta bulunan ve ses titreşimlerini duyma sinirlerine ileten yapı. (duy)
Sandhoff hastalığı: Beyin ve omurilikteki hücrelerin yıkıma uğradığı kalıtsal hastalık. (kal)
Sanfilippo sendromu: Merkezi sinir sistemini olumsuz etkileyen kalıtsal bir hastalık. (kal)
Sapan kemiği: Burun kıkırdağı ile birleşen yüz kemiği. (isk)
Sapçık: Çiçekte bulunan erkek organın başçık (polen kesesi) kısmının tutunduğu yapı. (bit)
Sarı bölge: Burun içindeki koku soğancığında, koku sinirlerinin yoğunlaştığı bölge. (duy)
Sarı nokta: Göz ağ tabakasında görme sinirlerinin en yoğun olduğu bölge. (duy)
Sarkolemma: Kas hücresi zarı. (kas)
Sarkomer: Z çizgileri ile sınırları belirlenmiş kasılma birimi. (kas)
Sarkoplazma: Kas hücresi sitoplazması. (kas)
Sarkoplazmik retikulum: Çizgili kas hücrelerinin endoplazmik retikulumu. (kas)
Sarkozom: Kas hücresinde bulunan mitokondri organeli. (kas)
Savunmanın birinci hattı: Antijenik yapıyı organizmaya girmeden etkisiz hale getiren savunma hattı. (dol)
Savunmanın ikinci hattı: Antijenik yapıyı organizmaya girdikten sonra etkisiz hale getiren savunma hattı . (dol)
Saydam tabaka: Kornea. Gözün ön bölümünde, ışığa geçirgen tabaka. (duy)
Schwann hücresi: Çevrresel sinir sistemi nöronlarına miyelin kılıf üreten hücre. (sin)
Segmentasyon: Embriyonik gelişim basamaklarının ilki. (üre)
Sekresyon: Salgılama. (üri)
Sekretin: İnce bağırsaktan salgılanan ve pankreasın çalışması üzerinde etkili olan hormon. (sind)
Selüloz: Bitkisel hücrelerin çeper yapısını oluşturan polisakkarit. (bes)
Semender: Amphibia (çift yaşamlılar) sınıfına dahil olan canlı çeşidi. (sın)
Semilunar kapakçık: Karıncıklardan çıkan kanın kalbe dönmesini önleyen yarımay kapakçığı. (dol)
Seminal kesecik: Seminal sıvı üreten kese. (üre)
Seminifer tüpçük: Testislerin içerisinde sperm üretiminin gerçekleştirildiği kanal sistemi. (üre)
Sentromer: Kromozomların orta bölgesine yakın konumlanmış yapı. (mit, may)
Sentrozom: Hayvansal hücrelerde iğ ipliği üretiminden sorumlu zarsız organel. (hüc)
Sera etkisi: Dünyadan yansıyan güneş ışınlarının atmosfer gazları tarafından tutulması. (gün)
Serbest azot: Atmosferde yüksek oranda bulunan azot gazı. (eko)
Serotonin: Nöronlar arası sinaps bölgelerinde impuls iletiminde etkili bir kimyasal. (sin)
Sert doku: Sklerenkima. Ölü hücrelerden oluşmuş temel doku çeşidi. (bit)
Sert tabaka: Sklera. Gözün dış kısmındaki tabaka. (duy)
Sert zar: Beyni saran meninges zarlarından en dışta olanı. (sin)
Sertoli hücresi: Seminifer tüpçüklerde üretilen, spermleri besleyen hücreler. (üre)
Serum: Kanın hücre ve fibrinojenden arındırılmış bölümü. (dol)
Serviks: Rahim ağzı. Döl yatağının giriş bölümü. (üre)
Ses kirliliği: Doğal olmayan, rahatsız edici ses dalgalarından kaynaklanan durum. (gün)
Sıcakkanlı: Vücut sıcaklığı belli bir dereceye kadar ortam sıcaklığından etkilenmeyen omurgalı canlılar. (sın)
Sıkı kemik doku: Periost, kemik zarı. (isk)
Sıkı mutualizm: Yararlı birlikteliğin hayati öneme sahip olan çeşidi. (kom)
Sınıf: Takım ve şube arasında konumlanmış sınıflandırma birimi. (sın)
Sınıflandırma: Canlıların benzer özelliklerine göre gruplandırılması. (sın)
Sıralı değişim: Süksesyon, ardıllık. Komünitedeki baskın türün sıralı bir şekilde değişmesi. (kom)
Sifiliz: Frengi. Cinsel yolla bulaşan bakteriyel hastalık. (üre)
Silindirik epitelyum: Daha çok, emilim görevi gören organların iç yüzeyini kaplayan örtü tabaka. (isk)
Silli epitelyum: Soluk borusu iç yüzeyini kaplayan epitel türü. (sol)
Simbiyotik ilişki: İki canlı türünün karşılıklı yarar sağladığı veya zarar gördüğü birliktelik. (kom)
Sinaps: Sinir hücreleri arası uyartı aktarımı yapılan bölgeler. (sin)
Sinaps boşluğu: Sinaps bölgesinde, iki sinir hücresi arasındaki boşluk. (sin)
Sinapsis: Kardeş olmayan kromatitlerin profaz-1 evresinde birbirlerine sarılması. (may)
Sinaptik direnç: Sinaps bölgesinde impuls iletiminin zorlaştırılması. (sin)
Sinaptik kesecik: Sinaptik yumruda, içerisinde nörotransmitter maddelerin bulunduğu yapılar. (sin)
Sinaptik yumru: Sinir hücresinin son bulduğu genişlemiş bölge. (sin)
Sindirim: Besinlerin enzim ve su yardımı ile yapıtaşlarına ayrıştırılması. (sind)
Sinerjist kaslar: Birbirleri ile aynı anda ve aynı amaçla kasılan kaslar. (kas)
Sinerjit çekirdek: Embriyo kesesinde, yumurta hücresinin sağında ve solunda konumlanan bir çift hücre. (bit)
Sinir düğümü: Gangliyon. Birden fazla nöronun bir araya gelmesi ile oluşan yapı. (sin)
Sinir kordonu: Omurgalıların sırt bölümünde bulunan sinir hattı. (sin)
Sinir – kas sinapsı: Nöron ile kas arasındaki bağlantı. (sin)
Sinoatrial (SA) düğüm: Kalp kulakçıklarının düzenli çalışmasında etkili olan sinir düğümü. (dol)
Sinüs: Burun içi ve alındaki, yüzeyinde sinir hücreleri bulunan boşluklar. (duy)
Sinüzit: Sinüslerde görülen iltihaplanmalar. (duy)
Siroz: Karaciğer faaliyetlerinin yerine getirilememesi ile sonuçlanan hastalık. (sind)
Sismonasti: Bazı bitki türlerinin sarsıntı durumunda yapraklarını kapatması. (bit)
Sistematik: Sınıflandırma bilimi. (sın)
Sistol: Kalp odacıklarının kasılması durumu. (dol)
Sistolik kan basıncı: Kalp odacıklarının kasılması ile damar çeperine uygulanan basınç. (dol)
Sitokinez: Sitoplazma bölünmesi. (mit, may)
Sitokinin: Bitkisel hücrelerin bölünmesini teşvik eden hormon. (end)
Sitoloji: Hücre bilimi.
Sitozin: Azotlu organik baz çeşidi. (nük)
Siyanobakteri: Mavi renk pigmentine sahip fotosentetik bakteri. (fot)
Siyatik: Omurilikten çıkış yaparak sağ bacak boyunca uzanan sinir. (sin)
Sklerit: Gözün beyaz tabakasında görülen iltihaplanma. (duy)
Sklerenkima: Sert doku. Ölü hücrelerden oluşan temel doku çeşidi. (bit)
Sklerenkima lifleri: Sarımsak sapı, keten gibi bitkilerde bulunan ipliksi yapılar. (bit)
Skorbüt: C vitamini eksikliğine bağlı diş eti hastalığı. (bes)
Skrotum: Testis torbası. (üre)
Soğurulma: Emilim, absorbe. (fot)
Sol karıncık: Sol kulakçıktan gelen temiz kanı vücuda gönderen kalp odacığı. (dol)
Sol köprücük altı toplardamar: İnce bağırsaktan lenfe emilen maddelerin kan dolaşımına dahil olduğu damar. (dol)
Sol kulakçık: Akciğer toplar damarındaki kanın iletildiği odacık. (dol)
Solucan: Omurgasız canlılar şubesinin bir sınıfı. (sın)
Soluk alma: Nefes alma. Atmosferdeki havanın akciğerlere alınması. (sol)
Soluk borusu: Gırtlak ile akciğerler arası bağlantı kuran organ. (sol)
Soluk verme: Akciğerde bulunan havanın atmosfere verilmesi. (sol)
Solungaç: Sudaki çözünmüş oksijenin kana geçmesini sağlayan solunum organı. (sın)
Solunum sistemi: Solunum gazlarının alış verişini sağlayan sistem. (sol)
Somatik sinir sistemi: Bilinçli olayları gerçekleştirmemizi sağlayan sinir sistemi. (sin)
Sonlandırıcı kodon: Bitirici kodon. UAA, UAG, UGA. Protein sentezinin sona ermesini sağlayan kodon. (pro)
Soyağacı: Aile ağacı. Bir kişinin soyunu gösteren çizelge. (kal)
Soymuk borusu: Floem. Bitkilerde organik maddelerin iletimini sağlayan kanal sistemi. (bit)
Sölenter: Omurgasız canlılar şubesinin bir sınıfı. (sın)
Sperm: Erkek üreme hücresi. (üre)
Sperm ana hücresi: Spermatogonyum. Spermatogenez geçirme yeteneğine sahip diploit hücre. (üre)
Spermatit: Spermatogenez sonucu oluşan sperm hücresi öncülü. (üre)
Spermatogenez: Sperm hücresi oluşumu ile sonlanan mayoz bölünme. (üre)
Spermatogonyum: Sperm ana hücresi. Spermatogenez geçirme yeteneğine sahip diploit hücre. (üre)
Spor: Sporla üreyebilen canlıların oluşturduğu üreme hücresi. (mit)
Sekonder büyüme: Gelimiş bitkilerde enine büyümeyi sağlayan doku. (bit)
Steroit: Lipit bazlı hormonların yapısında bulunan molekül. (bes)
STH: Somatotropik hormon. Büyüme hormonu. (end)
Stigma: Tepecik. Çiçek dişi organının tepe kısmı. (bit)
Stolon: Sürünücü gövde. (mit)
Stoma: Bitkilerde gaz alış verişi ve terlemeyi sağlayan açılıp kapanabilen gözenekler. (bit)
Stroma: Kloroplastın iç zarının çevrelediği sıvı ortam. (hüc)
Su ayak izi: Bir kişinin bir sene boyunca tükettiği su miktarı. (gün)
Su döngüsü: Karasal veya sucul ortamdaki su moleküllerinin buharlaştıktan sonra yoğunlaşarak yeryüzüne yağması. (eko)
Su kirliliği: Suyun istenmeyen maddelerce kullanım kalitesinin düşmesi. (gün)
Su savağı: Hidatot. Bitkilerde damlama (gutasyon) faaliyetini gerçekleştiren yapılar. (bit)
Substrat: Enzimin etki ettiği madde. (bes)
Substrat düzeyinde fosforilasyon: Enzim kullanılarak gerçekleştirilen ATP üretimi. (hsol)
Suni döllenme: İnsan müdahalesi ile gerçekleştirilen döllenme. (biy)
Suni tozlaşma: İnsan müdahalesi ile gerçekleştirilen tozlaşma. (biy)
Süberin: Bitki hücre çeperinde bulunabilen bir bileşen. (bit)
Sükraz: Sükroz molekülünü sindiren enzim. (sind)
Süksesyon: Ardıllık. Sıralı değişim. Komünitedeki baskın türün yerini başka türe bırakması. (kom)
Sünger: Omurgasız canlılar şubesinin gelişmişlik bakımından en basit sınıfı. (sın)
Sünger parankiması: Yaprak mezofilinin alt bölümünde bulunan ve fotosentez yapabilen parankima çeşidi. (bit)
Süngerimsi kemik doku: Uzun kemiklerin uç kısımlarında, kan hücresi üretiminde görev alan gözenekli bölge. (isk)
Sürdürülebilirlik: Doğal kaynakların tüketilmeden kullanılabilir düzeyde değerlendirilmesi. (gün)
Sürgün sistemi: Bitkilerin toprak üstü bölümü. (bit)
Sürüngen: Omurgalı canlılar şubesinin bir sınıfı. (sın)
Sürünücü gövde: Stolon. Bitkilerde vejetatif üreme yöntemlerinden birisini sağlayan oluşum. (mit)
Süzülme: Glomerulus kılcalından bowman kapsülüne maddelerin geçmesi. (üri)
Süzüntü: Süzülme olayı sonucu oluşan içerik. (üri)
Şaşılık: Karşılıklı göz kaslarının farklı uzunluklarda olması sonucu meydana gelen durum. (duy)
Şeker hastalığı: Diyabet. İnsülin azlığına bağlı kan şekeri yüksekliği. (end)
Şeker – fosfat: Fosfodiester. Nükleotitleri alt alta birleştiren bağ. (nük)
Şekersiz şeker hastalığı: ADH hormonu eksikliğine bağlı şeker hastalığı. (end)
Şilomikron: İnce bağırsak lenf kılcallarına geçiş yapan ve lenf sıvısında rastlanan paketlenmiş yağ asiti ve gliserol. (sind)
Şube: Sınıf ve alem arasında konumlanmış taksonomik sınıflandırma birimi. (sın)
T lenfosit: Timüs bezinde üretilen lenfosit çeşidi. (dol)
Taç yaprak: Çiçek yapısında bulunan farklı büyüklük ve renkteki yapraklar. (bit)
Tahıl: Tek çenekli ve tek yıllık bitki örneği. (bit)
Tahmin: Hipotez kurma aşamasından sonra gelen bilimsel yöntem basamağı. (bil)
Takım: Aile ile sınıf arasında konumlanmış taksonomik sınıflandırma birimi. (sın)
Takson: Türden aleme sıralanmış birimlerin tümü. (sın)
Taksonomi: Sınıflandırma yöntemi. (sın)
Talamus: Ara beyinde, hipotalamus ve epitalamus arasındaki merkez. (sin)
Tam çiçek: Erkek ve dişi organı bir arada olan çiçek. (bit)
Tam çökelme: 0 kan grubuna AB’li kan verimesi durumunda ortaya çıkan durum. (dol)
Tam parazit: Su, mineral ve organik besin ihtiyacını başka bitkilerden karşılayan bitki. (kom)
Tam renk körlüğü: Kalıtsal bozukluktan kaynaklanan, hiçbir rengi ayırt edememe durumu. (kal)
Tampon çözelti: Bir ortamın pH-pOH değerini belli düzeyde tutan madde. (bes)
Tanımlayıcı ad: İkili (binomial) isimlendirme yönteminde kullanılan tanımlayıcı. (sın)
Tansiyon: Kan basıncının damar duvarına uyguladığı basınç. (dol)
Tarım ilaçları: Pestisit. (gün)
Taş hücreleri: Ölü hücrelerden oluşan sklerenkima (sert doku) örneği. (bit)
Taşıma kapasitesi: Popülasyonlarda bulunabilecek maksimum birey sayısı. (pop)
Taşıyıcı RNA: Aminoasitleri ribozomlara ileten RNA çeşidi. (nük)
Tat körlüğü: Tat duyusu kaybı. (duy)
Tat tomurcukları: Dilin üzerinde, içerisinde papilla yapılarının bulunduğu oluşumlar. (duy)
Tay – Sachs: Beyin omurilik hücrelerinin tahribatına neden olan kalıtsal bir hastalık. (kal)
Tek evcikli çiçek: Erkek ve dişi organa sahip çiçeklerin aynı bireyde olduğu bitki türü. (bit)
Tek yumurta ikizi: Zigotun ilk bölünmesi sonucu oluşan hücrelerin ayrı ayrı gelişim göstermesi. (üre)
Telek: Büyük, kuş tüyü. (sın)
Telofaz: Mitotik evrenin (karyokinez) son aşaması. (mit, may)
Temel amino asitler: İnsan vücudunda üretilemeyip dışarıdan hazır alınması gereken aminoasitler. (bes)
Temel bağ doku: Vücutta en çok rastlanan bağ doku çeşidi. (isk)
Tendon: Kemik ve çizgili kaslar arası bağlantı kuran bağ doku elemanı. (isk)
Tenya: Bir yassı solucan türü. (sın)
Tepecik: Çiçek dişi organının tozlaşma gerçekleşen geniş, yapışkan bölümü. (bit)
Tepkime: Reaksiyon.
Ter bezi: Terleme yaparak boşaltım görevini yerine getiren yapı. (duy)
Terleme: Suyun sıvı veya su buharı şeklinde vücuttan atılması. (bit)
Termit: Beyaz karınca. Selülozu sindirebilen böcek türü. (sın)
Termonasti: Bazı bitkilerin ortam sıcaklık değişimlerine karşı tepki vermesi. (bit)
Termoreseptör: Isıya hassas almaç. (duy)
Tersinir tepkime: İki yönlü gerçekleşen tepkimeler. (bes)
Testis: İçerisinde spermlerin üretildiği erkek üreme sistemi organı. (üre)
Testosteron: Sperm üretimini sağlayan ve ikincil eşeysel karakterleri ortaya çıkaran hormon. (end)
Tetani: Parathormon eksikliğinde ortaya çıkan kas hastalığı. (end)
Tetanos: Çizgili kasların belli bir süre boyunca kasılı kalması. (kas)
Tetrat: Dörtlü. Dört kromatitin bir araya gelmesi sonucu oluşan yapı. (may)
Tıbbi bitki: Tıbbi çalışmalarda kullanılabilen bitki. (biy)
Tigmotropizma: Temas uyarısına karşı bitkilerin gösterdiği tepki. (bit)
Tilakoit: Fotosentezin ışıktan bağımsız tepkimelerinin gerçekleştiği bölge. (fot)
Timin: RNA ve ATP’nin yapısında bulunan organik baz. (nük)
Timüs: Göğüs kafesi üzerinde bulunan endokrin bez. (end)
Tiroit bezi: Gırtlak bölgesinde bulunan endokrin bez. (end)
Tiroksin: Tiroit bezi tarafından salgılanan hormon. (end)
Tohum: Tohumlu bitkilerde üreme faaliyeti sonucu oluşan ve uygun şartlar altında çimlenebilen yapı. (bit)
Tohum kabuğu: Tohumu dıştan saran zar. (bit)
Tolerans aralığı: Bir canlının olumsuz çevre şartlarına karşı yaşamını sürdürebildiği aralık. (kom)
Tomurcuklanma: Bazı canlı türlerinin gerçekleştirebildiği, eşeysiz üreme şekli. (bit)
Toplardamarlar: Vücutta dolaşan kanı kalbe ileten damarlar. (dol)
Toprak kirliliği: Toprak içeriğinin zararlı maddeler tarafından bozuluma uğratılması. (gün)
Tozlaşma: Polenin dişicik tepesine ulaşması. (bit)
Trahom: Göz kapağı ve korneada görülen göz hastalığı. (duy)
Trake: Kalın ksilem boruları. (bit)
Trakeit: İnce ksilem boruları. (bit)
Transgenik organizma: GDO. Genetiği değiştirilmiş canlı. (biy)
Transkripsiyon: DNA gen bölgesindeki anlamlı zincirden mRNA üretilmesi. (pro)
Translasyom: RNA’daki kodonların tRNA’nın taşıdığı aminoasit tarafından okunması. (pro)
Travmatropizma: Fiziksel uyaranlara karşı bitkilerin gösterdiği tepki. (bit)
Trigliserit: Nötral yağ. Üç yağ asiti ve bir gliserolden oluşan lipit çeşidi. (bes)
Triküsbit: Sağ kulakçıktan sağ karıncığa açılan üç parçalı kapakçık. (dol)
Triploit çekirdek: Polar çekirdeklerin sperm ile birleşmesi sonucu oluşan üçlü hücre kümesi. (bit)
Tripsin: Protein sindiriminde etkili olan bir enzim çeşidi. (sind)
Tripsinojen: Tripsin enziminin aktif olmayan biçimi. (sind)
Trofik düzey: Besin ağını oluşturan düzeylerden her biri. (eko)
Trombin: Kanın pıhtılaşmasında etkili olan bir molekül. (dol)
Tromboplastin: Kanın pıhtılaşmasında etkili olan bir molekül. (dol)
Trombosit: Kan pulcuğu. Kanın pıhtılaşmasında görev alan kan hücresi. (dol)
Tropizma: Bitkinin, uyaran yönüne bağlı olarak verdiği tepki. (bit)
TSH: Tiroit uyarıcı hormon. (end)
Tulumcuk: Kulak denge merkezinde, içerisinde otolit taşları bulunan yapılar. (duy)
Turgor basıncı: Çeperli hücrelerde, hücre zarının, sitoplazmadaki su miktarına bağlı olarak hücre duvarına uyguladığı kuvvet. (alver)
Tuz: Asidik ve bazik özellik gösteren iki mineral veya molekülün birleşmesi sonucu oluşan inorganik madde. (bes)
Tüberküloz: Verem. (sol)
Tüketimin ekolojik ayak izi: Tüketime bağlı olarak doğaya verilen zarar. (gün)
Tükürük bezi: Ürettiği tükrük sıvısını ağız içi boşluğuna salgılayan dış salgı bezi. (sind)
Tümör: Kanserli hücrelerin oluşturduğu zararlı doku. (mit)
Tüp ayak: Bazı omurgasız hayvanlarda rastlanan ve yüzeye tutunmayı sağlayan yapılar. (sın)
Tüp bebek yöntemi: Doğal olmayan dölleme yöntemlerinden birisi. (üre)
Tüp çekirdek: Dişicik borusunda kanal oluşumunu sağlayan polen çekirdeği. (bit)
Tür: Aralarında, nesiller boyu verimli döl verebilen canlı grubu. (sın)
Tüy: Kuş sınıfındaki canlılara özel oluşumlar. (sın)
Tüylü duyu hücreleri: Mekanik uyarıları sinirsel uyarılara dönüştürebilen hücreler. (duy)
UAA: Sonlandırıcı kodon (pro)
UAG: Sonlandırıcı kodon. (pro)
UGA: Sonlandırıcı kodon. (pro)
Uç beyin: Korteks, beyin kabuğu. Beynin dışını kaplayan bölüm. (sin)
Uç meristem: Kök ucu ve gövde büyüme noktasında bulunan ve bitkinin boyuna büyümesinde etkili olan doku. (bit)
Ultrasonografi: Ses dalgalarının oluşturduğu titreşimlerin kullanılması ile gerçekleştirilen görüntüleme tekniği. (üre)
Ultraviyole ışın: Mor ötesi ışın.
Urasil: Yalnızca RNA molekülünü oluşturan nükleotit zincilerinde bulunabilen organik baz çeşidi. (nük)
Uterus: Döl yatağı, rahim. (üre)
Uyartı: İmpuls. (sin)
Uyum: Adaptasyon. (çev)
Uzun gün bitkisi: Çiçek açabilmesi için günlük olarak 12 saatten daha fazla ışığa ihtiyaç duyan bitki türleri. (bit)
Üçlü hidrojen bağı: DNA’da guanin ve sitozin bazları arasında oluşan bağlar. (nük)
Üçlü kapakçık: Triküsbit. Sağ kulakçıktan sağ karıncığa açılan üç parçalı kapakçık. (dol)
Üçüncül tüketici: İkincil tüketicilerle beslenen canlılar. (eko)
Ülser: Bir bakteri türünün sebep olduğu mide iç duvarı tahribatı. (sind)
Üre: İdrar veya terleme ile atılabilen azotlu boşaltım ürünü. (üri)
Üreme sistemi: Eşeyli üreyen gelişmiş canlılarda üreme faaliyetini gerçekleştiren sistem. (üre)
Üreter: İdrar kanalı. Böbrek ile idrar kesesi arası bağlantı kuran kanal. (üri)
Üretimin ekolojik ayak izi: Üretim faaliyetlerinden kaynaklanan çevre kirliliği. (gün)
Üretken çekirdek: Generatif çekirdek. Polende bulunan ve dölleme yeteneğine sahip çekirdek. (bit)
Üretra: Üriner sistemde, idrarın dışarı atıldığı son bölüm. (üri)
Ürik asit: Bazı canlıların azotlu boşaltım ürünü. (üri)
Üriner sistem: Metabolik atıkların vücut dışına atılmasını sağlayan sistem. (üri)
Üst ana toplardamar: Baş bölgesinden gelen kanı toplayarak kalbin sağ kulakçığına ileten damar. (dol)
Üst epidermis: Epidermis. Derinin nispeten daha ince üst tabakası. (duy)
Üzengi: Orta kulakta bulunan üç adet kemiğin sıralamada en sonda olanı. (duy)
Vagus siniri: İç organların çalışma hızı üzerinde etkili otonom sinir. (sin)
Vajina: Dişi üreme sisteminin giriş bölümü.(üre)
Varis: Toplardamar büzgen kaslarında meydana gelen genişlemeler ile ortaya çıkan hastalık. (dol)
Varyasyon: İç veya dış etkenlere bağlı olarak canlıda meydana gelen çeşitlilik. (çev)
Vas deferens: Testis ile üretra arasındaki bağlantıyı kuran kanal. (üre)
Vasküler kambiyum: Floem ve ksilem arasında bulunan hücre tabakası. (bit)
Vasopressin: ADH. Antidiüretik hormon. İdrar toplama kanalında suyun geri emilimi üzerinde etkili hormon. (end)
Vater kabarcığı: Pankreas wirsung kanalının onikiparmak bağırsağına açıldığı nokta. (sind)
Vejetaryen: Hayvansal kaynaklı gıda bulunmayan diyet şekli.
Vejetatif çekirdek: Çiçek dişi organında kanal açılmasını sağlayan polen çekirdeği. (bit)
Vejetatif üreme: Bitkilerde çeşitli şekillerde görülen eşeysiz üreme yöntemleri. (mit)
Ventrikül: Karıncık . (dol)
Verem: Tüberküloz, pnömoni. (sol)
Veri: Gözlem sonucu elde edilen bilgi. (bil)
Villus: İncebağırsak iç yüzeyinde, besin emilimi yapan kıvrımlar. (sind)
Viral: Virüs kaynaklı. (sın)
Virüs: Metabolik faaliyet göstermeyen canlı cansız arası form. (sın)
Vitamin: Vücuttaki enzimsel tepkimelerde katalizör olarak kullanılan organik moleküller. (bes)
Volkmann kanalı: Kemik yapısında bulunan havers kanallarını birbirine bağlayan kanallar. (isk)
Wirsung kanalı: Pankreasta üretilen enzimleri onikiparmak bağırsağına taşıyan kanal. (sind)
Wynne – Edward hipotezi: Besin miktarına göre popülasyonların birey sayısının dengelendiğini öne süren hipotez. (pop)
Ya hep ya hiç kuralı: Eşik değeri ve üzerindeki uyarılara aynı şiddette tepki verilmesi. (kas)
Yağ bezi: Alt deride bulunan ve dış ortama yağ içerikli madde salgılayan bez. (duy)
Yağ damlacıkları: Emülsiyon. Yağların mekanik sindirimi sonucu oluşan karışım. (sind)
Yan boynuz: Omuriliğin yanlarından çıkış yapan nöronların çıkış bölgesi. (sin)
Yanal meristem: Gelişmiş bitkilerin enine büyümesini sağlayan bölünür doku. (bit)
Yanal tomurcuk: Genç gövde ve dallarda yanlara doğru oluşacak yapıların başlangıç oluşumu. (bit)
Yangısal tepki: Savunmanın ikinci hattını oluşturan unsurlardan birisi. (dol)
Yapay döllenme: İnsan müdahalesi ile gerçekleşen döllenme. (biy)
Yapay seçilim: İnsan müdahelesi ile canlının bir özelliğini kullanmasının teşvik edilmesi. (çev)
Yaprak ayası: Yaprak yüzeyi. (bit)
Yardımcı bez: Doğrudan sindirim yapmayan fakat sindirime katkısı olan bezler. (sind)
Yarı korunumlu eşlenme: Semi konservatif eşlenme. DNA’nın kendini eşlemesi durumunda her bir yarı zincirini yeni hücrelere aktarması. (nük)
Yarı oynar eklem: Hareket kapasitesi kısıtlı olan eklem çeşidi. (isk)
Yarı parazit: Konağından su ve mineral alarak ihtiyacını gideren bitki türü. (kom)
Yarım daire kanalları: İç kulaktaki denge merkezi. (duy)
Yarımay kapakçıkları: Semilunar. Karıncık çıkışlarında bulunan kapakçıklar. (dol)
Yassı epitelyum: Vücutta en ince tabakaları oluşturan epitel çeşidi. (duy)
Yaş halkaları: Çok yıllık odunsu bitki gövdesinde bir yılda iki adet oluşan halkasal yapılar. (bit)
Yavru bakımı: Memelilerde ve kısmen kuşlarda görülen anne yavru arası etkileşim. (sın)
Yemek borusu: Özofagus. Yutak ile mide arasında uzanan kanal. (sind)
Yeşil ışık dalga boyu: Klorofilin fotosentez için en az yararlandığı ışık dalga boyu. (fot)
Yeşil su ayak izi: Yağmur suyu kullanımı. (gün)
Yönelim: Tropizma. Bitkilerin, uyaranın yönüne bağlı olarak gösterdiği tepkiler. (bit)
Yönetici moleküller: DNA ve RNA. Nükleik asitler. (nük)
Yumru: Bazı bitki türlerinde görülen gövde yapısı. (mit)
Yumurta: Dişi üreme hücresi. (üre)
Yumurta kanalı: Ovaryumu döl yatağına bağlayan kanal. (üre)
Yumurtalık: Ovaryum. Dişi üreme sisteminde yumurta hücresinin üretildiği organ. (üre)
Yumuşakça: Midye, ahtapot gibi canlıları barındıran omurgalı canlı sınıfı. (sın)
Yutak: Farinks. Yapısındaki kaslar sayesinde ağız boşluğundaki gıdaları yemek borusuna aktaran organ. (sind)
Yüksek tansiyon: Hipertansiyon. Kanın damar duvarına uyguladığı basıncın ideal değerlerin üzerinde olması. (dol)
Yüzey gerilimi: Su molekülleri arasındaki kohezyon kuvveti etkisi ile su tabakasının dönüştüğü durum. (bes)
Z çizgisi: Kasılma birimi sarkomerin sınırlarını belirleyen çizgiler. (kas)
Zarf proteini: Virüse ait nükleik asitin etrafını saran molekül. (sın)
Zatürre: Verem, pnömoni. (sol)
Zigot: Döllenmiş yumurta. (üre)
Zona pellusida: Yumurta hücresini saran tabaka. (üre)
Zooplankton: Hayvansal plankton. (sın)
Zorunlu (Sıkı) mutualizm: Hayati öneme sahip karşılıklı yararlanma biçimi. (kom)