İçeriğe geç

Dolaşım Sistemi

 

Dolaşım sistemi

Dolaşım sistemi, kan ve lenf dolaşımından oluşur. Bu iki sistem, gerekli maddeleri dokulara iletmek, dokularda oluşan metabolik atıkları boşaltım organlarına taşımak, bağışıklığı sağlamak, homeostaziyi dengelemek, hormonların hedef doku ve organlara taşınmasını sağlamak gibi görevleri yerine getirmektedir (2020 AYT).

dolasim-sistemi

 

Kan dolaşımı doku ve organları

İnsan kan dolaşımı kalp, damar ve kandan oluşmaktadır.

 

Kalbin yapısı ve çalışması

Dolaşım sistemi organlarından birisi olan kalp, birbirinden bağımsız dört odacıktan oluşmaktadır. Bu odacıklardan üstte, hacimce daha küçük olanlarına kulakçık (Atriyum), altta ve hacimce daha büyük olanlarına ise karıncık (Ventrikül) denir.

  • Karıncıkların iç basıncı daha fazla olduğundan, duvar kalınlığı kulakçıklara göre daha fazladır.

 

kalp-odaciklari-dolasim-sistemi

 

  • Odacıklar arasında ve karıncık çıkışlarında tek yönlü açılan kapakçıklar yer alır.
  • Sağ kulakçıktan sağ karıncığa açılan üçlü kapakçık (Triküsbit), sol kulakçıktan sol karıncığa açılan ikili kapakçıktır (Biküsbit).
  • Sağ karıncıktan akciğer atardamarına ve sol karıncıktan aort damarına doğru açılan kapakçıklar yarım ay kapakçıklarıdır (Semilunar).
  • Akciğer atardamarının sağ karıncığa bağlandığı yerde pulmoner kapakçık yer alır.

 

kalp-kapakciklari

 

  • Kalp duvarı üç tabakadan oluşur. En dışta, iki tabakalı ve içerisi sıvı kaplı perikart tabakasıdır. Perikardın bu yapısı sayesinde, kalbin daha rahat çalışması ve kasılmalar sırasında oluşan yüksek basınçtan kalbin zarar görmesi engellenir.
  • Kalbin orta tabakasında, kalbi besleyen koroner damarların ve kalbin kanı pompalamasını sağlayan kalp kaslarının yer aldığı miyokart tabakası vardır.
  • Kalbin iç tabakasında, iç yüzeyi kaplayan, sürtünmeyi en aza indiren ve kalbe giriş çıkış yapan kanın kolayca hareket etmesini sağlayan tek katlı epitelden oluşmuş endokart tabakası vardır.

koroner-damar

 

Kalbin çalışma mekanizması

  • Kalp iki aşamalı olarak çalışır. Kulakçıklar kasıldığında kan, karıncıklara gönderilir ve bu sırada karıncıklar gevşer. Karıncıklar kasıldığında ise kan atardamarlara gönderilir ve bu sırada kulakçıklar gevşer.
  • Kalbin odacıklarının kasılıp gevşemesi sürecine kalp döngüsü denir.
  • Odacıkların hacimleri, kasıldıklarında (Sistol) azalır, basınçları artar, gevşediklerinde (Diyastol) ise hacimleri artar, basınçları azalır.

 

sistol-diastol-dolasim-sistemi

 

  • Kalp, otonom sinir sistemi kontrolünde çalışır. Kalbin düzenli çalışması üzerinde etkili olan sinirsel yapılar vardır. Bu yapılardan birisi olan sinoatrial (sa) düğüme gelen uyarılar kulakçıkların kasılmasını sağlar. Bu uyarı daha sonra, kulakçık ve karıncıklar arasındaki atriyoventriküler (av) düğümü uyarır. Daha sonra kas demetlerindeki his demetleri bu uyarıları alır ve bu sayede karıncıklar kasılır.

sinoatrial-dugum-dolasim-sistemi

  • Kalp normalde dakikada 70 – 80 kez atmaktadır. Tiroksin, adrenalin hormonları, kafein, nikotin gibi uyaranlar, kan CO2 miktarı artışı, vücut sıcaklık artışı kalp çalışmasını hızlandırırken, asetilkolin ve vagus siniri, hızlanmış kalbin yavaşlamasını sağlar (2021 AYT).
  • Sağ karıncık, sağ kulakçıktan gelen kirli kanı akciğer atardamarı ile akciğere gönderirken, sol karıncık sol kulakçıktan gelen temiz kanı aort damarından vücuda gönderir.
  • Karıncık kasılması ile oluşan basıncın atardamarda hissedilmesine nabız, bu basıncın damar duvarına uyguladığı kuvvete ise kan basıncı denir.
  • Karıncık kasılmasında uygulanan kuvvet büyük (Sistolik) tansiyon olarak ifade edilirken, gevşeme sırasında oluşan basınca küçük (Diyastolik) tansiyon denir.
  • İdeal tansiyon değerleri büyük tansiyon için 120 mmHg, küçük tansiyon için 80 mmHg’dır.
  • Karıncığın tek atımda pompaladığı kan miktarına kalp debisi denir.
  • Kalbin her atışında ortalama 70 mL kan pompalanmaktadır. Kalbin her atışı 0,85 sn. sürer ve bu sürenin 0,15 sn’si kulakçık kasılması, 0,30 sn.’si karıncık kasılması, 0,40 sn.’si ise dinlenme süresine gitmektedir.
  • Kalp bir günde 7200 litre, yılda 2600 metreküp kan pompalar.

 

Kan dolaşımı

  • Kirlenmiş kanın temizlenmesi için akciğere gönderilmesine küçük (Pulmoner) kan dolaşımı, temiz kanın vücut hücrelerine ulaştırılmasına ise büyük (Sistemik) kan dolaşımı denir.
  • Küçük kan dolaşımı, vücutta kirlenmiş kanın sağ kulakçıktan sol kulakçığa geldiği anda başlar, akciğerde temizlenen kanın sol kulakçığa gelmesi ile sona erer.

buyuk-ve-kucuk-kan-dolasimi

  • Büyük kan dolaşımı, temizlenmiş ve sol kulakçığa gelmiş kanın sol karıncığa gelmesi ile başlar, aorttan tüm vücuda gönderilen temiz kanın kirlenerek sağ kulakçığa gelmesi ile sona erer.

 

Kan damarları (2023 AYT)

Dolaşım sistemi organlarından bir diğeri kan damarlarıdır. Yapı ve görevine göre üç tip kan damarı vardır. Bu damarlar kanın vücuda dağılmasını ve kalbe geri gelmesini sağlar (2019 AYT).

 

damarlar-dolasim-sistemi

 

1- Atardamar

  • Atardamar kalbin pompaladığı kanı akciğerlere veya vücuda taşıyan damardır. Akciğer atardamarı hariç oksijeni bol, temiz kan taşır.
  • Özellikle sol karıncığın oluşturduğu yüksek basınca sahip kanı taşıdığından atardamarların çeperleri kalındır.
  • Atardamarda, kanın aktığı iç bölüm toplardamara göre dardır.
  • Atardamardaki kanın ilerlemesinde karıncık kasılması ile oluşan basınç etkilidir.
  • Atardamarın iç bölümünde tek tabakalı yassı epitelden oluşan endotel tabakası vardır. Bu tabaka, kanın damarda ilerlerken sürtünmesini azaltır.
  • Orta tabakada düz kas yer alır ve bu kasların kasılıp gevşemesi, atardamardaki kanın ilerlemesinde etkilidir.
  • Orta tabakada ayrıca damara esneklik kazandıran ve damarın basınçtan zarar görmesini engelleyen elastik lifler yer alır. Atardamar dış tabakası elastik ve kollajen liflerden oluşmuştur.

 

2- Toplardamar

  • Toplardamar, dokularda meydana gelen CO2 ve suyu kalbe, akciğerde temizlenen kanı sol kulakçığa iletir.
  • Akciğer toplardamarı hariç tüm toplardamarlar kirli kan taşır.
  • Toplardamarın çeperi atardamara göre incedir fakat toplardamarda kan akan bölümün çapı kılcal damara göre fazladır.
  • Toplardamarların çeperindeki elastik ve kollajen lif miktarı atardamardakinden azdır. Bunun sebebi, toplar damardaki basıncın atardamara göre az olmasıdır.
  • Toplardamarların toplam hacmi atardamarların toplam hacminden fazla olduğundan vücudumuzdaki kanın yaklaşık %60’ı anlık olarak toplardamarların içerisinde yer alır.
  • Toplardamarın iç çapı çok, kan basıncı az olduğundan, bu damardaki kanın akışını destekleyecek yardımcı etkenler devreye girer.
  • Kalp seviyesinin altındaki toplardamarlarda, kalbe doğru açılan tek yönlü kapakçıklar yer alır. Bu kapakçıklar toplardamardaki kanın akış yönüne ters bir şekilde akmasını önler.
  • Toplardamarlar iskelet kaslarının aralarından geçerken,bu kasların kasılması sonucu sıkıştırılır.
  • Sağ kulakçığın gevşemesi sonucu oluşan emme kuvveti ve göğüs hacminin azalıp artması, toplardamardaki kanın kalbe taşınmasında etkili olan faktörlerdir.

 

3- Kılcal damar

  • Kılcal damar (Kapiler), atar ve toplardamar arasında yer alır.
  • Kılcal damarlar kan ile doku sıvısı arasındaki madde alışverişini sağlar.
  • Kılcal damar ve dokular arasında madde alışverişinin gerçekleşebilmesi için kılcaldamarların çeperinde yalnızca endotel tabakası yer alır.
  • Kılcal damarlar, doku veya organlara ağ şeklinde ulaştığından, bu çoklu kılcal damar yapısı, kılcal damarların toplam çapının atardamar ve toplardamardan daha fazla olması sonucunu doğurur. Bu durum kılcal damarlardaki kanın akış hızını yavaşlatır ve kılcal damar – doku sıvısı arası madde alışverişinin yeterli seviyede gerçekleşmesi sağlanmış olur.
  • Kılcal damar çeperindeki gözeneklerden kan hücreleri ve kan proteinleri haricindeki maddeler geçiş yapabilir.
  • Oksijen ve besin monomerleri kandan doku sıvısına, CO2, NH3 ve su ise doku sıvısından kana geçmektedir.

 

Kılcal damarda madde alışverişi (2024 AYT)

Kan ile doku sıvısı arasındaki madde alışverişi kan basıncı ve kan osmotik basıncı (Starling kuvvetleri) arasındaki denge ile sağlanır.

  • Kan plazmasındaki albümin ve globülin proteinleri kandan ayrılmaz. Bu proteinler kanın yoğunluğunu ve osmotik basıncını ayarlar.

dammar

 

  • Kanın osmotik basıncı tüm damarlarda aynıdır. Kan basıncı aort damarında en üst seviyede iken, kan aorttan uzaklaştıkça kan basıncı azalır. Bu durumda, kan basıncının kan osmotik basıncından fazla olduğu bölümlerde kandan dokulara besin ve oksijen geçişi olur.

 

starling-hipotezi

 

  • Kan osmotik basıncının kan basıncından fazla olduğu bölümlerde doku sıvısından kana CO2, NH3 ve su geçişi gerçekleşir.
  • Kan basıncı kan osmotik basıncından fazla olduğundan kandan doku sıvısına geçen bazı maddelerin (Su, protein, akyuvar) fazlası lenf damarları ile toplanarak kan dolaşımına kazandırılır.

 

Kanın yapısı ve görevleri

Dolaşım sistemi sıvılarından birisi kandır. Kan dokunun %55’ini plazma, %45’ini kan hücreleri oluşturmaktadır. Kanın ideal pH değeri 7,4’tür

  • Kan, besin maddelerini ve oksijeni dokulara iletirken, dokularda oluşmuş olan karbondioksit, su ve amonyağı solunum ve boşaltım organlarına iletir.
  • Kan, endokrin sistemin ürettiği hormonları, hedef doku veya organlara taşır.
  • Kan, vücut savunmasında görev alır.
  • Kan, vücut sıcaklığını, doku sıvısının osmotik ve pH dengesini ayarlar.

 

kan-dolasim-sistemi

 

1- Kan plazması

  • Kan plazmasının çok büyük bir bölümü sudur. Kan plazmasının geri kalan kısmını besin monomerleri, mineraller, hormonlar, antikorlar, enzimler ve kan proteinleri oluşturmaktadır.
  • Kan proteinlerinden olan albümin ve globülin devamlı kan plazmasında yer alır ve bu sayede kanın osmotik basıncını ayarlar. Bazı globülin çeşitleri antikor görevi görür.
  • Kan proteinlerinden bir diğeri de kanın pıhtılaşmasında görev alan fibrinojendir. Kan plazmasından fibrinojeni ayırdığımızda geriye kalan içeriğe serum denir.

 

2- Kan hücreleri

 

a- Alyuvar (Eritrosit)

  • Alyuvar, kanda sayıca en çok olan kan hücresidir. Alyuvarın sayısı cinsiyete, yükseltiye göre değişir.
  • Yükseklere çıkıldıkça oksijen oranı azaldığından alyuvar sayısı artar.
  • Vücudumuzda, kırmızı kemik iliğinde üretilen alyuvar hücreleri üretildiklerinde çekirdeklidir.
  • Alyuvar olgunlaştığında çekirdeğini kaybeder ve yassılaşarak küçülür. Bu sayede olgun alyuvarlar kılcal damarlardan daha kolay geçer ve dokuların ihtiyaç duyduğu oksijeni daha rahat iletir.
  • Olgun alyuvar, çekirdeklerini kaybettiğinden bölünebilme özelliğini kaybeder.
  • Bir alyuvar ortalama 120 gün canlılığını devam ettirir. Ömrünü dolduran alyuvar hücreleri karaciğer ve dalakta parçalanır.
  • Alyuvar yüzeyinde, yapısında demir elementi olan hemoglobin molekülleri yer alır. Bu sayede alyuvarlar, oksijen ve karbondioksit taşır. (2024 AYT)
  • Alyuvar zarının üzerinde kan gruplarının belirlenmesinde kullanılan glikoproteinler (Antijen) yer almaktadır (A, B, Rh).

kan-hucreleri

 

2- Akyuvar (Lökosit)

  • Akyuvar, bağışıklıkta görev alan kan hücresidir. Buna bağlı olarak akyuvarların sayısı hastalık durumunda artar.
  • Akyuvar çekirdeklidir. Akyuvar üzerinde pigment yoktur.
  • Kırmızı kemik iliğinde üretilen akyuvarların bazıları dalak, lenf bezi veya timüs bezinde aktifleşmektedir.
  • Bazı akyuvar hücreleri, damar dışına çıkarak dokular arasındaki mikroorganizmaları fagositoz ile hücre içine alarak bu mikroorganizmaları etkisiz hale getirir.
  • T lenfositler timüs bezinde olgunlaşırken, B lenfositleri fetüs aşamasında karaciğerde, doğumdan sonra ise kemik iliğinde olgunlaşır.
 

3- Kan pulcukları (Trombositler)

  • Kan pulcukarı, kemik iliğindeki büyük yapılı hücrelerin parçalanması sonucu oluşur.
  • Kan pulcukarı çekirdeksiz hücrelerdir.
  • Kan pulcukları kanın pıhtılaşmasında görev alırlar.
  • Omur, kaburga, leğen ve göğüs kemiklerinin kırmızı iliğinde yer alan kök hücreler kan hücrelerinin üretilmesi ve yenilenmesinde görev alır.

 

Kanın pıhtılaşması

  • Kan, damar içerisinde olduğu sürece heparin molekülü sayesinde pıhtılaşmaz.
  • Hasar gören damardan kan çıktığında trombositler mekanik etki ile parçalanır ve açığa tromboplastin çıkar.
  • Tromboplastin, Ca iyonu ve K vitamini yardımı ile karaciğerde inaktif durumdaki protrombini trombine dönüştürür.
  • Trombin molekülü de kan plazmasındaki fibrinojeni fibrine dönüştürür. Fibrin, lifli yapıya sahiptir ve hasar gören damar bölgesini kapatarak kan akışını durdurur.

pihtilasma

 

  • Kan akışını durduran trombosit, alyuvar, akyuvar karışımına pıhtı denir.
  • K vitamini eksik olan kişilerde pıhtılaşma tepkimeleri yeterli seviyede gerçekleşmediğinden kan kaybı daha fazla olmaktadır.

 

Kan grupları

  • İnsan kan grubunu belirleyen A, B, O alelleridir. Bu üç alel ile dört farklı (A, B, AB, O) kan grubu meydana gelir.
  • Alyuvar zarı üzerinde kan grubunu belirleyen antijen (Glikoprotein) yer alır.
  • A kan grubunda A antijeni, B kan grubunda B antijeni, AB kan grubunda AB antijeni varken, O kan grubunda antijen yoktur.

 

kan-gruplari

 

  • Antijen, antikor oluşumuna sebep olan proteindir. Buna göre, A kan grubuna sahip olan bir kişiye yanlışlıkla B kanı verildiğinde bu kişinin kan plazmasında A antikoru üretilir ve alyuvarlarında kısmi çökelme (Aglütinasyon) meydana gelir.
  • Sağlık açısından en tehlikeli kan alış verişi O kan grubuna sahip olan bir kişiye yanlışlıkla AB grubundan kan verilmesidir. Bu durumda AB kanındaki A ve B antijenlerine karşı O kan grubuna sahip olan kişinin kan plazmasında A ve B antikoru üretilecektir. Bu durum tam çökelmeye sebep olacaktır.
  • Tam çökelme durumunda kılcal damarlarda tıkanmalar olur ve kişinin hayati organlarına yeterli miktarda kan iletilemez.
  • Kan grubunun belirlenmesinde dikkate alınan bir diğer etken ise Rh faktörüdür. Alyuvar zarında Rh antijeni taşıyan kişinin kanı Rh (+), Rh antijeni taşımayan kişinin ise kanı Rh (-) olarak belirlenir.
  • Rh (-) olan kan, Rh (+) olan kana verildiğinde bir sorun çıkmazken, Rh (+) olan kan, Rh (-) olan kana verildiğinde, Rh (-) olan kanın plazmasında Rh antikoru oluşur.

 

Lenf dolaşımı

Dolaşım sistemi bölümlerinden bir diğeri de lenf sistemidir.

  • Lenf sistemi kandan dokuya geçen fazla maddeyi kan dolaşımına geri kazandırır.
  • Kılcal damarların atardamar ucundan doku sıvısına geçen madde miktarı, kılcal damarların toplardamar ucundan kana geçen madde miktarından fazladır. Bu durumda doku sıvısında birikme meydana gelir (Ödem). 

lenf-dolasimi-dolasim-sistemi

  • İnce bağırsaktaki yağ asiti, gliserol ve A, D, E ve K vitaminleri, öncelikle lenf sistemine geçer. Lenf sistemi bu maddeleri daha sonra kan dolaşımına kazandırır.
  • Lenf sistemi, bir akyuvar çeşidi olan lenfosit hücrelerini üreterek bağışıklık sistemine destek verir.
  • Lenf sıvısını pompalayan bir yapı olmadığından lenf sıvısının akış hızı kan dolaşımına göre yavaştır.

 

1- Lenf sıvısı

  • Pigment içeren bir yapı olmadığından lenf sıvısı renksizdir (Akkan).
  • Lenf sıvısı pıhtılaşma özelliğine sahip değildir.
  • Lenf sıvısında solunum gazları taşınmaz (2018 AYT).
  • Lenf sıvısı bağışıklıkta görev alan lenfosit ve makrofaj hücrelerini içerir.
  • Lenf sıvısında küçük moleküllü proteinler, yağ asidi, gliserol, ADEK vitaminleri, tuz ve su gibi maddeler vardır.

 

2- Lenf damarları

  • Lenf damarları kılcal ve toplar damarlarından oluşur. Lenf sıvısını vücuda pompalayan bir merkez olmadığından lenf atarı yoktur.
  • Lenf damarlarının çeperi ince, geçirgenliği fazla, uçları kapalıdır.
  • Lenf damarlarındaki ritmik hareketler lenf sıvısının dolaşımına katkı sağlar.
  • Lenf toplar damarlarında, lenf sıvısının kalp yönünde hareket etmesini sağlayacak tek yönlü kapakçıklar yer alır.
  • Lenf sıvısının damarlarda hareketini, kapakçıkların yanı sıra iskelet kaslarının etkisi ve göğüs hacminin artıp azalması sağlamaktadır.
  • Lenf damarlarında oluşabilecek tıkanmalar sonucu doku sıvısı, kan dolaşımına yeterince kazandırılamaz ve bunun sonucunda doku sıvısı birikimi (Ödem) meydana gelir.

 

lenf-dugumleri

 

3- Lenf düğümleri

  • Lenf düğümleri, lenf toplar damarlarının birleşim yerlerindeki yapılardır.
  • Koltuk altı, kasık, boyun, göğüs bölgesinde çok sayıda lenf düğümü vardır.
  • Timüs bezi, dalak ve bademcikler lenf düğümleridir.
  • Lenf düğümleri, yapısındaki lenfosit hücreleri sayesinde, kan dolaşımına sızan zararlı mikroorganizmaları etkisiz hale getirir.
  • Lenf düğümlerinde, zararlı mikroorganizmalara karşı gösterdiği tepki sonucu şişmeler olur (Bademcik şişmesi).

Lenf sıvısı insan vücudunda ayrı iki yolla dolaşır

 

Birinci yol

Bacak ve karın bölgesinden gelen lenf sıvısı lenf kılcallarına, buradan lenf toplar damarlarına gelir. Devamında göğüs kanalına, sonrasında sol köprücük altı toplardamarından lenf sıvısı kan dolaşımına katılır.

Başın sol tarafı ve sol koldan gelen lenf sıvısı da aynı yerden kan dolaşımına katılır.

 

lenf-dolasimi

 

İkinci yol

Sağ kol, başın ve gövdenin sağ bölümünden gelen lenf sıvısı, boyun lenf toplarına gelir ve buradan sağ köprücük altı toplardamarından kan dolaşımına katılır.

 

Dolaşım sistemi rahatsızlıkları

 

Kalp krizi

Kalp krizi, kalbi oluşturan dokuların ihtiyaç duyduğu oksijen ve besini ileten koroner damarların tıkanması sonucu meydana gelen rahatsızlıktır. Rahatsızlığın ilerlemesi durumunda kalp yapısını oluşturan dokularda kalıcı bozulmalar meydana gelir ve kalp yetmezliği ortaya çıkar.

 

Damar tıkanıklığı

Özellikle, atardamar duvarında yağ ve kalsiyum birikimi sonucu damar esnekliğinin yitirilmesine bağlı olarak damar sertliği ortaya çıkar (Arterioskleroz). Bu birikim zamanla damarın iç yapısında daralmalara sebep olur ve bu duruma damar tıkanıklığı denir.

 

Yüksek tansiyon (Hipertansiyon)

Hipertansiyon, atardamar duvarının esnekliğini yitirmesi veya atardamarın daralması sonucu meydana gelen rahatsızlıktır. Bu durumda damar, kalp atışı sırasında meydana gelen basınca karşılık yeterince genişleyemediğinden, kan basıncı normalin üzerine çıkar. Yüksek tansiyon, kalp yetmezliği, kalp krizi, beyin kanaması ve görme kayıplarına neden olur.

 

Kangren

Özellikle el ve ayak parmaklarında başlayan kangren, damar tıkanıklıklarında, şeker hastalığında veya aşırı soğuğa maruz kalma gibi durumlarda ortaya çıkan ve kan döngüsünün belirtilen bölgelerde kesintiye uğraması ile ortaya çıkar. Kangren dokulara yeterli oksijenin gitmemesine sebep olur ve soncunda doku veya organ kayıpları ile olur.

 

Varis

Varise genelde gün boyu ayakta durulması gereken işlerde çalışan insanlarda rastlanır. Varis, bacak toplardamarlarındaki tek yönlü kapakçıklarda meydana gelen bozulmalar sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır.

Yer çekimine karşı, kanın kalbe ulaşmasında yardımcı olan kapakçıkların yapısı bozulduğundan toplardamarlardaki kanın kalbe ulaşmasında sorunlar yaşanmakta ve bu bölgelerde şişlikler ve morarmalar meydana gelmektedir.

 

Anemi (Kansızlık)

Anemi, yeterli miktarda alyuvar üretiminin olmaması sonucu ortaya çıkar. Demir yetersizliği, B vitamini ve folik asitin yetersiz tüketimi, böbrekten idrara alyuvar geçmesi, bazı hormonal düzensizlikler alyuvar eksikliğine sebep olmaktadır. Orak hücreli anemi, alyuvar azlığının kalıtsal nedenidir ve tedavisi yoktur.

 

Lösemi (Kan kanseri)

Lösemi, akyuvar üretiminin aşırı artması sonucu ortaya çıkar. Aşırı akyuvar artışı bağışıklık sisteminin çökmesine neden olur. Bu durum, kişinin zararlı mikroorganizmalara karşı savunmasız kalmasına neden olur. Lösemi, kişiye uygun ilik nakli ile tedavi edilir.

 

Talasemi (Akdeniz anemisi)

Hemoglobin üretiminde meydana gelen bozukluk sonucu ortaya çıkan kalıtsal bir hastalıktır.

 

Fil hastalığı

Fil hastalığı, parazit özellikteki bazı organizmaların lenf damarlarına yerleşerek lenf sıvısı akışında sorunlar çıkarmasıdır. Bu durumda, özellikle bacak bölgesindeki lenf damarlarında lenf sıvısı birikimine bağlı olarak şişmeler meydana gelir.

 

Bağışıklık

Dolaşım sisteminin önemli unsurlarından birisi de bağışıklıktır. Vücudun hastalık yapıcı (Patojen) mikroorganizmalara, vücut tarafından yabancı olarak algılanan hücre veya maddelere karşı savunma ve korunmasına bağışıklık, bağışıklığı düzenleyen sisteme ise bağışıklık sistemi denir.

  • Akyuvar, plazma ve makrofaj hücreleri bağışıklık sistemini oluşturan hücrelerdir. Bu hücreler vücutta karaciğer, dalak, lenf düğümleri, kemik iliği ve timüs bezinde üretilir.
  • Antikor üretimine sebep olan herhangi bir etkene antijen denir. Virüsler ve bazı bakteriler antijenik özellik gösterir ve vücutta antikor üretimine neden olur.
  • Antijenlerin birçoğu protein yapılı olduğundan, antijen ile antikor arasında bir uyuşma olmalıdır. Her antijene uygun antikor üretilebilmektedir. Bu duruma antijen – antikor tepkisi denir.

antikor-antijen

  • Akrabalık derecesi ile antijen – antikor tepkimeleri arasında bir ilişki vardır. Akrabalık derecesi azaldıkça doku uyumu da azalacağından gerçekleştirilecek doku veya organ naklinde o doku veya organa karşı oluşacak antikor – antijen tepkimesi daha fazla olacaktır. Yani akrabalık derecesi ile antikor – antijen tepkimeleri arasında ters orantı vardır.

Bağışıklık (Savunma) Sistemi üç aşamadan meydana gelir. Bunlar;

1- Tanıma aşaması

2- Aktivasyon aşaması

3- Tepki aşaması

 

Bağışıklık çeşitleri

Antikor üretimine sebep olan mikroorganizmaların vücuda girerek çoğalmalarına enfeksiyon denir. Bağışıklık sistemi, meydana gelen enfeksiyonu etkisiz hale getirmek için devreye girmektedir.

 

bagisiklik-dolasim-sistemi

 

1- Özgül olmayan bağışıklık

Özgül olmayan bağışıklık, vücuda giren zararlı mikroorganizma ya da maddelerin yapı ve çeşidini ayırt etmeksizin devreye giren bağışıklıktır. Savunmanın ilk iki hattını oluşturan bu bağışıklıkta antikor – antijen tepkimesi yoktur.

 

a- Savunmanın birinci hattı

Savunmanın birinci hattı etmenleri, mikroorganizmaları doğrudan etkileyerek yok eder. Burun, ağız, göz ve deriden girebilecek mikroorganizmalar, üretilen salgılarla etkisiz hale getirilir.

 

Tükürük ve gözyaşı

Tükrük ve gözyaşı yapısındaki lizozim enzimleri mikroorganizmaları etkisiz hale getirir.

 

Solunum yolu

Burun içi kıllar, silli epitel hücreleri, burun içi ve soluk borusunda üretilen mukus, mikroorganizmaların vücuda giriş yapmasını engellemektedir.

 

Mide asiti

Kuvvetli bir asit olan HCl, mikroorganizmaların yaşayamayacağı düşük pH ortamı oluşturarak beslenme yolu ile mideye gelen mikroorganizmaların, sindirim sisteminin devamında ilerlemesini engeller.

 

Deri

Alt deriden salgılanan ter ve yağ, mikroorganizmaların deride çoğalma ortamı bulmalarını engeller.

 

b- Savunmanın ikinci hattı

Savunmanın birinci hattını geçen mikroorganizmalar, savunmanın ikinci hattı ile karşılaşır.

 

Fagositik hücreler

Kandaki akyuvar hücreleri, dokuların arasına sızmış mikroorganizmaları algılar ve bu hücreler, damar dışına çıkarak mikroorganizmalara ulaşır. Bu tip hücreler  fagositoz ile mikroorganizmaları hücre içine alarak bu zararlı yapıları etkisiz hale getirir.

 

Doğal katil hücreler

Doğal katil hücreler doku, organ nakillerinde protein uyumsuzluğu sonucu doku veya organın reddedilmesinde etkili olan hücrelerdir. Bu hücreler fagositoz yapmak yerine perforin maddesi salgılayarak kanserleşmiş veya virüslerce enfekte olmuş hücreleri parçalar.

 

İltihaplanma (Yangısal tepki)

  • Zarar gören deri, açık yara haline geldiğinde bu bölgedeki kılcal damarların geçirgenliği kandaki histamin proteini sayesinde artar ve yaralanan bölgeye kan akışı hızlanır. Bu durumda, yaralanan bölgede şişlik (Ödem) ve kızarıklık oluşur. Bu bölgeye ulaşan bazı akyuvar hücreleri pirojen adlı maddeyi salgılayarak yara bölgesinin sıcaklığını arttırır.
  • Kan yolu ile yara bölgesine ulaşan akyuvar hücreleri, mikroorganizmaları fagosite ederek etkisiz hale getirir.
  • Son olarak, yara bölgesinde pıhtıdan oluşan bir bariyer meydana getirilerek mikroorganizmaların başka dokulara yayılması önlenir.
 

Vücut sıcaklığının yükselmesi

Vücutta enfeksiyon meydana gelmesi durumunda vücut sıcaklığında birkaç derecelik yükselme meydana gelir. Bu durum mikroorganizmaların çoğalmasını engellerken aynı zamanda savunmanın daha etkin gerçekleşmesini sağlar. 39 dereceye kadar olan sıcaklık yükselmeleri savunma etkinliğini arttırırken, bu derecelerin üzerine çıkan vücut sıcaklıkları organizmaya zarar vermeye başlar.

 

İnterferon

Virüs tarafından enfekte edilmiş hücrelerin salgıladığı interferon maddesi, enfekte olmamış hücreleri bu virüse karşı koruyucu enzimleri üretmesi için uyarır. Bu sayede virüsün vücutta yayılması önlenmiş olur.

 

2- Özgül bağışıklık

İlk iki savunma hattını aşan mikroorganizma veya antijenik moleküller, üçüncü savunma hattında lenfosit hücreleri tarafından engellenmeye çalışılır. Lenfosit hücreleri antijenik özellikteki yapıları algılar. Vereceği tepki antijene özel olduğundan bu bağışıklığa özgül bağışıklık denir.

  • T ve B lenfositleri adı altında iki tip hücre, özgül bağışıklıkta görev alır. T lenfositler hücresel bağışıklıkta etkili olurken, B lenfositler humoral (Sıvısal) bağışıklıkta görev alır.

 

a- Hücresel bağışıklık

  • Makrofaj hücreleri tarafından etkisiz hale getirilen mikroorganizmalardan başka, kontrol altına alınması gereken diğer antijenik hücre ve moleküller T lenfosit hücreleri zarına temas ettiğinde T lenfositler aktive olur. Aktive olan T lenfositler çoğalır.
  • Çoğalan bu hücrelerin bir kısmı bellek (Hafıza) hücrelerine dönüşürken, diğer kısmı ise antijen özellik gösteren yapı ile doğrudan temasa geçerek onları etkisiz hale getirir. Bu yüzden bu bağışıklık şekline hücresel bağışıklık denir.
  • T lenfositler bakteri, parazit, mantar, kanser hücreleri ve doku, organ nakillerinde uyumsuz hücrelere karşı etkinliklerini doğrudan gösterir.
 

b- Humoral bağışıklık

B lenfositler tarafından üretilen antikorlar, lenf ve kan dolaşımı ile vücudun farklı bölgelerine iletilir. Bundan dolayı bu bağışıklığa humoral (Sıvısal) bağışıklık denir.

  • B lenfositler, antijen özellikteki hücre veya proteinlerle karşılaştığında bölünmeler geçirir ve plazma hücrelerini meydana getirir.
  • Plazma hücreleri, antijene özel antikorları meydana getirir. Bu antikorlar enfeksiyonlu bölgelere ulaşarak antijenleri etkisiz hale getirir.
  • B lenfosit hücrelerinden bazıları bellek (Hafıza) hücrelerine dönüşür ve bu hücreler dolaşım sisteminde uzun süre varlıklarını korur. Aynı özellikteki antijen ikinci kez vücuda girdiğinde hastalığın vücuda yayılmasına izin verilmeden etkisiz hale getirilmesi sağlanır. Bu sayede hastalığa karşı hayat boyu bağışıklık kazanılmış olur.

 

bagisikligin-kazanilmasi

 

1- Doğal bağışıklık (Kalıtsal bağışıklık)

İnsan, bazı hastalıklara karşı doğuştan bağışıktır ve bu özelliklerini kalıtsal olarak yeni nesillere aktarır. Savunmanın 1. ve 2. hattı doğal bağışıklıkta görev alır. Bir türün hasta olmasına sebep olan bir mikroorganizma başka bir türe zarar vermeyebilir. Örneğin, kızamık hastalığına sebep olan virüs hayvanlarda hastalığa sebep olmaz.

 

2- Kazanılmış bağışıklık

Sonradan kazanılan bağışıklık. Hastalığa sebep olan etken organizmaya girdiğinde organizma bu etkene karşı antikor oluşturulur. Kazanılmış bağışıklık aktif ve pasif bağışıklık şeklinde ikiye ayrılır.

 

a- Aktif bağışıklık

 

Hastalığın geçirilmesi

Hastalığa sebep olan mikroorganizma, vücuda ilk kez girdiğinde organizma bunu algılar ve vücutta antikor üretimi başlar. Üretilen antikorlar zararlı mikroorganizmayı etkisiz hale getirirse hastalık atlatılmış olur. Aynı hastalık etkeni ikinci kez vücuda girdiğinde antikor sayısı çok hızlı bir şekilde artar ve mikroorganizmanın ikinci kez etkili olması engellenmiş olur.

 

antikor-grafigi

 

Aşılama

Aşı içerisinde, ilgili hastalığa sebep olan mikroorganizmaların zayıflatılmış, hastalık yapma yetenekleri azaltılmış örnekleri vardır. Zayıflatılmış da olsa vücut bunu algılar ve bu etkene karşı antikor üretir (Birincil bağışıklık). Aşı, tedavi değil hastalığa karşı koruma amaçlı uygulanır.

  • Aşının etkili olma süresine göre farklı aralıklarla tekrarlanması gerekir (Tetanoz aşısı 5 yılda bir uygulanır).
  • Aşılama işleminden sonra hedef mikroorganizma vücuda yine de bulaşabilir ve kısa süreliğine kendimizi kötü hisseder ve ateşimiz hafif yükselir (İkincil bağışıklık).
  • Virüs kaynaklı bazı hastalıklarda (AIDS, grip) virüs, antijenik etkisini değiştirir. Bu durum, hastalığa karşı yeni bir aşının geliştirilmesini gerektirir.
 

b- Pasif bağışıklık

 

Serum

Fibrinojen proteininden ayrıştırılmış kan sıvısına serum denir. İnsanda hastalığa sebep olan mikroorganizma sığır, at gibi hayvanların kanına verilir. Hayvan kanında hastalık etkenine karşı antikor üretilir. Oluşan antikorlar serum şeklinde hayvan kanından ayrıştırılır ve bu serum hastalığa yakalanmış kişilere verilir.

  • Serum, tedavi amaçlı uygulanır. İyileşme sürecinde antikorlar hazır verildiğinden vücut antijeni tanımamıştır ve bu yüzden hastalık tekrar geçirilebilir.

 

Alerji

Alerji, vücut için zararlı olmayan maddelerin, bağışıklık sistemi tarafından antijenik oldukları şeklinde algılanması sonucu vücutta meydana gelen tepkilerdir. Alerjiye neden olan maddelere alerjen denir. Alerjiye sebep olabilecek etkenler gıda, ilaç, polen, fındık, penisilin olabilir.

  • Alerji, genetik yatkınlığa bağlı olarak gelişebilir. Farklı kişilerde farklı maddeler alerjiye sebep olabilir. Alerjik durumlarda astım, solunumda güçlük çekme, deride kaşıntı, kızarıklık, konjoktivit (Gözde kızarmalar) gibi belirtiler ortaya çıkar.

 

Konu Testi

Dolaşım Sistemi / Doğru – Yanlış

 

Dolaşım Sistemi Konu Testi – 1

 

Dolaşım Sistemi Konu Testi – 2

Ders Videosu

İçindekiler